Öğretmen
çocuğu olarak yetiştiğimden hep edepli edepli isyan ederim hayata: kendimi
yiyerek. Bu yüzden kitaptan medet umanlardanım. İşler benim için uzun süre ters
giderse kelimenin tam anlamıyla “çare bulmak” için okuyacak kitap ararım. Çare
bazen roman bazen şiir kitabında olur. Felsefe denemeleri ise kesin çözüm
verir. Bir sevgili filozofumuz reçeteyi elime tutuşturur, ben bir süre idare
ederim. Bu kez de böyle oldu. Wilhelm Schmid sağ olsun, beni bir köşeye çekip
konuştu. Artık sakinim.
Wilhelm
Schmid’i eğer tanımıyorsanız sizinle tanıştırmak için yazıyorum bu yazıyı. Zor
hayatlarımıza nasıl tahammül edeceğimizi bulmayı kendine dert edinmiş sevimli
bir felsefeci Schmid. Belki anlattıkları beni olduğu gibi sizi de
sakinleştirir.
Tanıl
Bora eliyle Türkçeye çevrilmiş olan Sakin
Olmak, Mutsuz Olmak ve Aşk kitaplarını
üç günde okursunuz. Okuma sırası tümüyle kişisel ihtiyaç hiyerarşisiyle ilgili,
Maslow bu kez geri dursun. Benim niyetim sukunete ermek olduğundan Sakin Olmak’la
başladım. Sonra gerisi geldi.
Sakin Olmak’ta ömrü evrelere bölüyor
yazarımız. 18 yaşımıza bastığımızda hepimizin içine düşen korkuyu anımsayın.
Artık yaşamak işinin ciddiye bindiğini anladığımız, artık çocuk olmadığımız
andır 18. Yaşgünümüz. Üniversiteyi bitirdiğimizde yani 20’lerinizin başında bu
korku adamakıllı içimize işler. Bir iş ve eş bulmalıyım, derdine düşersiniz.
Bulursunuz da fakat hayat hiç de sandığınız gibi gitmez. Eş de iş de geçici
olabilir ya da onların varlığı size yetmez geleblir ama yaşlanmak geçici
değildir, o daima sizinledir. Kırklarına yaklaşanlar şöyle bir etraflarına
bakıp da yolun başında tasarladıkları bir kariyere sahip olamadıklarını
görürlerse fena! “Ben boşuna mı yaşadım” isyanı içlerinde yükselir. Schmid,
“Sakin olun belki de gerçekten istediklerinizin hepsini yapamayacaksınız,” diyor ve “Bari bir kısmını yapmak için
mücadele edin,” diye uyarıyor. Kişisel gelişim kitaplarının “İsterseniz her
şeyi yapabilirsiniz” yalanıyla bir güzel dalga geçiyor. Öyle ya, ne çok istedik
halbuki ve ne de güzel olmadı o çok istediklerimiz.
Fakat fena durumda da değiliz. Yine de sevdiğimiz işi yapıyoruz, eminiz emek vererek anlamlı bir hayatı sürmeye devam edeceğiz.
Fakat fena durumda da değiliz. Yine de sevdiğimiz işi yapıyoruz, eminiz emek vererek anlamlı bir hayatı sürmeye devam edeceğiz.
Çok ama çok yaşlandığımızda, yatağa bağlı kaldığımızda
mesela, gidecek bir işimiz bile olmayacak, insanların bizden hiçbir beklentisi
kalmayacak, trafikte sinir krizi geçirmeyeceğiz, patrondan teşvik primi almak
için taklalar atmayacağız. Dolayısıyla gündelik hayatımız ve gelecek düşlerimiz
yabana atılmayacak kadar değerli. Sakin olmayı denemeli, başarı düşlerimizle
kendimize yaşamı zehir etmemeliyiz. Biliyoruz ki bazılarımız daha şanslı, bizim
kadar emek vermeseler de bizim istediklerimize çoktan sahipler; fakat onlar da
mutlu değilller ki. Çünkü artık elde etmek istedikleri bir şey yok, bu boşluk
hissi onların olup olmadık her şeye üzülmelerine neden oluyor. Mutluluk
kimsenin tekelinde değil velhasıl. Sakin olup elimizdekilerle yaşamayı sevmeli;
daha fazlası için umut etmeli ama
beklentiye girmemeliyiz.


Mutsuz Olmak’ kitabında mutsuzluğun
nihayet normal bir şey olduğunu kavrıyorsunuz. Pozitif düşünün pozitif olun,
dayatmalarını elinizin tersiyle itiyorsunuz. Modern dünya mutlu olmamız
konusunda bizi ikna etmek için elinden geleni yapıyorken, mutlu olmak için daha
fazla para harcamamız için bizi yüreklendiriyorken ve yine de mutlu olamayınca
terapiste gitme ihtiyacı duymamıza sebep oluyorken; dozunda bir mutsuzluğun
yerli yerinde bir duruş olduğunu anlıyorsunuz bu kitapla. “Hah şöyle, kardeşim.
Ben böyle bir dünyada nasıl mutlu olayım!” sözlerini içinizden tekrarlayarak
Schmid’e sırtınızı yaslıyorsunuz. Sakın bu kitabı okuyunca mutsuzluğa teslim
oluruz sanmayın. Sadece mutlululuğun gelip geçici bir şey olduğunu söylüyor
yazar; gündelik yaşamın içinde nefes alıp vermenin yürüyüş yapmanın, kahve
içmenin mutlu olmak için yeterli olduğunu dile getiriyor. Sakin Olmak’ta öğrendiğimiz gibi, gündelik hayatın mutluluklarını,
alışkanlıklarını öldükten sonra yaşayamayacağız ki! Mutsuz olmak, bizi yaşamaktan
alıkoymamalı. Savaşlar için üzülürken iç açıcı bir şiirle teselli bulmak karşıtlığıyla yaşamak bizi melankolik yapıyor, hepsi bu. Neyse ki tüm sanatçılarda
melankoli var. Woolf, Faulkner, Brecht’in bir tane güler yüzlü fotoğrafı yok. Mozart
bestelerini ne büyük sıkıntılar içinde yazdı. Mutluluktan sanat çıkmıyor;
tersine mutsuzluk insana keşif yaptırıyor, resim yaptırıyor. Yetinmeme duygusu insanı
bilime ve sanata yöneltiyor. Yani melankoliğim diye üzülmeyin, sevinin, bayanlar
baylar. Ben melankolik olduğumu kabul ettim, rahatladım. Sevgili diğer
melankolikler! Bu dünya bize yetmiyor ama bu dünyadan başka gidecek yerimiz yok,
ona göre.
Gelelim
Aşk kitabına. Schmid’e göre mükemmel
insan yok, en başta biz değiliz. Aşk başladığı gibi sürmez, durulur. Önemli
olan arkadaş olabilmek; birbirini desteklemek. Öyle biri varsa hayatınızda
yaşadınız, yoksa da dert etmeyin nasılsa çıkar karşınıza. Beklentisiz olun
yeter ki, evrene boyu posu, kaşı gözü, gelir düzeyi ile ilgili sipariş
vermeyin. Tabii derdiniz aşksa bunu yapın. Statü derdindeyseniz o başka! Üstelik
önce kendinizi sevin, kimseler kendini bile sevemeyen adamı/kadını sevmez.
Wilhelm
Schmid Sakin Olmak kitabının en başında “Ben sakin olamıyorum ama sakin bir
şekilde yaşamak için uğraşmaya değer olduğunu düşünüyorum.” itirafında
bulunuyor. Yani yazar bile bunun için çabalarken bu üç kitabı okumak sizi bilge yapmayacak. O
kitap bu kitap şu kitap tümüyle derman olmaz bize ama nefesimizi açabilir,
sırtımızı sıvazlayabilir. Benim gibi olup da kişisel gelişim kitaplarına burun
kıvıranlar, onlarla kafa bulanlar, deneme kitaplarına sığınırlar. Schmid’in
felsefi denemelerinde bir konaklayın derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.