31 Aralık 2010 Cuma

İç Monolog 13

"Duydunuz mu kuşların nasıl kanat çırptığını Mihriban Hanımcığım? Birdenbire pencerenin pervazından  bahçenin ortasındaki yaprakları dökülmüş kiraz ağacına doğru havalandılar. Prrrrrprrrrprrrrr... Prrrrrrprrrrrr....Yağmurun birazdan yağacağını sezdiler de ondan böyle apansız hareketlendiler, öyle ya! Birkaç tohum, birkaç tane kırıntı bulmak ümidiyle bahçeye son bir çıkarma yapıp dönecekler pencerenin pervazına. Yan odadakiler istemiyorlarmış güvercileri, hastalık taşıyorlarmış. Hrant Dink'in son yazısı aklıma geldiydi onlar böyle söyleyince. Avrupalıların güvercinler gelip konmasınlar diye pencere önlerine, çatılara çivi çaktıklarını hatırladıydım... Biz yufka yürekliyiz canım demiştim hiç öyle şey yapar mıyız Hrant Bey oğlum? Ama eskisi gibi değil hiçbir şey. Olmayacak işler olduruluyor. Şu güzelim kuşlarda hastalık ne gezer, diyemiyorum Mihriban Hanımcığım, siz benim gözlerimden anlıyorsunuz ama ne düşündüğümü. Geçenlerde bana 'Kuşları gördükçe yüzünüz gülüyor Kadriye Hanım,'demiştiniz. Ben de gözlerimle onaylamıştım sizi. 'Ama kış geldi mi onlarcası üşüşüyor hastanenin bahçesine diyorlar, gitsinler diye ağaç dallarına, pervazlara CD asacaklarmış,' diye eklemiştiniz. Ne çok üzülmüştüm bilseniz. Az kalsın ağlayacaktım. yaşlılık işte tutamıyorum muslukları, öyle söylüyor hastabakıcı Musa Efendi. Sonra konuyu kapatıp bir gün önce gelen gelinizle torunuza getirdiniz sözü. Torununuz kreşe alışamamış, gelininiz bir an evvel iyileşip eve dönmenizi bekliyor ve torununuza yeniden sizin bakmanızı istiyormuş. Ne güzel, siz de zaten böyle olsun istiyorsunuz değil mi Mihriban Hanımcığım? Daha dört yaşında Mert, bir yıl daha evde kalabilir diyorsunuz, emekli bir eğitimci olarak haklısınızdır kuşkusuz. Prrrrrrrrrprrr.... Prrrrrrrrprrr.... Bakın işte, geldiler. Söylemiştim size Mihriban Hanımcığım geri gelecekler diye! Konuşamıyorum ben Mihriban Hanımcığım, çenem kıpırdamamaya ant içmiş, gözlerimden anlayınız lütfen de söyleyiniz CD filan asmasınlar pervazımıza. Onlardan başka gelenim gidenim yok. Hem siz yakında taburcu olacaksınız, ben daha uzun süre buradayım, kuşlarımı kovalamasınlar. Prrrrrrrrrrrrrprrr... Evde uzun süre kapalı kalmaktan, yalnızlıktan diyorlar, konuşmayı unutmuş diyorlar, konuşmayı reddediyor diyorlar. Bilemiyorum Mihriban Hanımcığım, bildiğim şu ki artık konuşmak istemiyorum. Lütfen gözlerimden anlayınız, CD filan asmasınlar pervazımıza. Prrrrrrprrr....Bakın yine uçup gittiler. Geri dönecek yeri olsun kuşlarımın, lütfen Mihriban Hanımcığım..."

1 yorum:

  1. İç Monolog başlığına bu kadar yakışan monolog mu olurmuş?
    Olurmuş.

    İroni var mı bu monolğun içinde? Çözemedim ben. Aklıma gelen ise ,pencerenin kenarında yatan hastanın yatağına geçebilmek için ölmesini bekleyen diğer yatalak hastanın hikayesiydi. Pencere kenarında yatan hasta adam süreki camdan dışarı bakıp doğayı anlatıyor ama diğeri göremiyordu. Ölmesini bekledi ve öldü arkadaşı. Cam kenarındaki yatağa geçip perdeyi açtırdığında ise gördüğü tek şey karşıdaki apartmanın siyaha boyanmış arka duvarından başka bişey değildi.

    Kadriye hanım konuşamadan konuşuyor, Kadriye hanım anlatılamayanı anlatıyor, fiziken gerçekleşemeyen bir anlatımı başarıyor gözleriyle. Yalnızlıktan konuşmayı unutmuş olduğu söylenen yaşlı bir kadının kuşların kanatları kadar özgür bir dili var. Edebiyatta buna ne denir bilmiyorum ama bu İç Monolog bugün burada işte bunu anlatıyor.
    Ya da bu yorumu hiç yazmamalıydım. Kadriye hanıma da, Kadriye hanımın diline hayat veren Tuğba Çelik Özer'e de ayıp etmemek var.

    İstirahatiniz iyi gelmiştir umarım.

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

KİRALIK KONAK: EDEBİYATIMIZIN ÖZGÜR KADIN DÜŞMANLIĞI

Bizim edebiyatımızda kadının görünme biçimi başlı başına bir sorundur. Halk şiirinde ve divan şiirinde ideal kadın edilgin ve suskundur. Ta...