3 Temmuz 2014 Perşembe

ALTIN ÜLKE: ÇOCUKLUK

Ne tür zorluklardan geçersek geçelim çocukluğumuzu güzel hatırlarız.  Aslında o yıllar hiç de güzel değildir başkaları için. 80'de çocuk olanların ablalalarını, ağabeylerini, II. Dünya Savaşı'nda ilkokula giden çocukların anne babalarını düşünün.  Bu yargıya ulaşmak için ille de büyük felaketlerin çağını düşünmek gerekmez. Kendimden örnek vereyim; Fransa'da geçirdiğim çocukluğum benim için gerçekten de bir "Altın Ülke"ydi. Ağaçlı yollardan geçerek gittiğimiz okulumuz, her sabah uğradığımız şekerci dükkanımız, evimizin önündeki yemyeşil oyun alanlarımız  bize göre huzur vericiydi. Fakat annem "kaç yaşından sonra" gittiği bir ülke için öğretmenliğe ara vermesinden haklı olarak, daima yakınmıştır. İlk fırsatta dönüp mesleğine devam etmeyi düşlemiştir.  Biz üç  kardeş, yepyeni oyunlar kurarken kim bilir anne ve babamız hangi zorlukları göğüslemeye çalışıyorlardı, bunu yeni yeni anlıyoruz. Çocukluğumuzu iyi anmamızın nedeni, o zamanlar dünyaya iyi gözlerle bakabiliyor olmamızdır. Büyüyünce dünya iyi olmaktan çıkar ya da büyüyünce dünyaya iyi bakmak olanaksızlaşır.  Çarpım tablosundan türeve, integrale geçerken arkadaş kazığını da sevdiğimiz şairin ölmesinin ne anlama geldiğini de öğreniriz çünkü. Öğrendikçe yaşamak yükü ağırlaşır.

KİRALIK KONAK: EDEBİYATIMIZIN ÖZGÜR KADIN DÜŞMANLIĞI

Bizim edebiyatımızda kadının görünme biçimi başlı başına bir sorundur. Halk şiirinde ve divan şiirinde ideal kadın edilgin ve suskundur. Ta...