20 Haziran 2011 Pazartesi

İnziva/Yalnızlık-Güncelleme

Şöyle sessizce köşemde, kendi kitaplarımı okuyarak, yazılarımı yazarak geçireyim günlerimi diyordum kaç zamandır. Blog yazılarına ara vermenin ötesinde dışarıda akan hayata sırtımı döndüğüm de söylenebilir bu süre zarfında. Blog okuru endişeye kapılmasın, blog yazarı depresyonda değil ama yörünge değiştiriyor olabilir.
İnziva ya da yalnızlık hem okur hem yazar için bir beslenme yoludur. Çünkü insan yalnızlığında kendini anlar; gereksindiklerini sezer; vermek istediklerini, almak istediklerini belirler. Yalnızken öğreniriz hataya düştüğümüzü, birini özlediğimizi, tebdil i mekan eylemenin gerektiğini, yeni arkadaşlıklara yelken açmak zamanının geldiğini hatta birine aşık olduğumuzu… Kalabalıklar içinde yüksek sesle konuşmak neşeyi çağrıştırsa da çoklukla tüketmenin, eteğimizdeki taşları birbirimize göstermenin, eski bilgilerimizin şimdide ışıldamasının eylemidir.
Hepimiz derin yalnızlıklara batmış ve bu bir daha başımıza gelmesin der gibiyiz. Sanki yalnızlık sevilmeyen insanların yazgısı gibidir; neşeyle yaşama sarılan insanlar yalnızlığı istemezler, isteseler de yalnız kalmazlar gibi gelir. Oysa ben, neşeli insanların kendi varlıklarından hoşnut olan insanlar olduğunu; bu yüzden yalnızlığın tadını da en çok onların çıkardığını düşünürüm hep. Sait Faik’in öykülerinin günlük yaşayan balıkçı kahramanlarını düşünün ya da Salinger’ın Holden Caulfield’ını. Neşe kendini bilmekten, kendinden haberdar olmaktan, dünyanın ve diğer insanların özünde yatan sırları keşfetmekten doğar. Yalnızlık, içe dönüş derinleşmeyi, yeni keşifler yapmayı getirir. Elbette sözünü ettiğim yalnızlık, bilerek istenmiş bir yalnızlıktır. Güç bela güzel insanlara rastladığımız şu dünyada dost ve sevgilinin eksikliğinden doğan yalnızlıkları yüceltiyor değilim.
Sözün özü şudur: Blog yazarı içine döndü; kendini ve dünyayı keşfe daldı. Dış aleme dönüp blog yazılarımı güncellemem konusunda zarif uyarılarda bulunan incelikli okurlarımı daha fazla bekletmemek için yazıverdim bu yazıyı. Bir de şunu ekleyeyim yalnızlık çok uzun sürerse tat kaçırır; kısa süre zarfında yine yüksek sesle konuşmaya başlarım gibi geliyor, eteğimdeki taşları dökmek isterim blog okurlarına. Hem de yaz geldi; geniş zamanlar bırakıldı kucağıma. Yalnız kalmak, yüksek sesle konuşmak için yaz mevsimi, blog yazarına ve okuruna iyi gelecektir diye umuyorum.

KİRALIK KONAK: EDEBİYATIMIZIN ÖZGÜR KADIN DÜŞMANLIĞI

Bizim edebiyatımızda kadının görünme biçimi başlı başına bir sorundur. Halk şiirinde ve divan şiirinde ideal kadın edilgin ve suskundur. Ta...