6 Mayıs 2012 Pazar

DEVLET TİYATROLARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİNDEN SÖZ EDİLİYOR.


Devlet tiyatrolarının özelleştirilmesinden söz ediliyor. Tuhaf. Yeni devlet tiyatrosu binalarının  açılmasından söz edilmesini isterdik. On yedi ilde devlet tiyatrosu var. Bunların tümünün canla başla çalıştığını söylemek olanaksız. Faturayı oyunculara çıkarmaksa herhalde en büyük hatadır.
Ankara'da öğretmenliğe başladığımda çok az maaşla çok şey yapmaya çalıştığım zamanlarda dört liraya gittiğim Suç ve Ceza oyununu hatırlıyorum. Opera'daki Büyük Tiyatro'daydı.  Ön
sıralardaydım. Öğrenciler, memurlar, öğretim üyeleri, sanatçılar ve kimbilir daha hangi mesleki ve kültürel yapıdan izleyenler vardı. Üç perdelik bu uzun oyun hepimizi büyülemişti. Belki beş kez okuduğum bu roman sahnede ete kemiğe bürünmüştü. Raskolnikov koca köprünün bir atında bir üstünde telaş içindeydi.
Petroviç rahat vermiyordu bir türlü. Sonya'yı İpek Çeken oynuyordu. Ne kadar da güzeldi! Sonya gibi içtenlikli, duru... Yeniden görmek istemiştim oyunu. Fakat bir daha bilet bulamadım.
Devlet tiyatrolarında oynanan oyunları ikinci kez görmeniz kolay değildir. En son Erdal Beşikçioğlu'nun oynadığı "Bir Deli'nin Hatıra Defteri"ne bilet bulma derdi yaşadığını biliyorum. Ankaralıların. Bir arkadaşımın babası sabahın beşinde bilet almaya gitmiş; bakmış ki bilet gişesinin önünde iki öğrenci kağıt oynayarak gişenin açılmasını bekliyorlar. Geceyi gişe önünde geçirdikleri her hallerinden belli oluyormuş.
Ve devlet tiyatrolarının özelleştirilmesinden söz ediliyor.
Bir cumartesi günü çok canım sıkkındı. Herkese çok kızgındım. Aklıma "Fosforlu Cevriye"ye bilet aldığım düşmüştü. Koşar adım Akün'e varmıştım. Şarkılar, danslar ve dünyanın iyi bir yer olduğuna inanıldığına dair argümanlar... Mutlu olup eve döndüm. Kızgınlıklarım geçti.
Evet, devlet tiyatrolarının özelleştirilmesinden söz ediliyor.
Milliyetçi söylemlere battığımız yılardı. Televizyonlar  düşman halklardan, düşman dinlerden söz ediyordu. Büyük Tiyatro'da "Rembetiko" vardı. Gidip karıştık eski günlere. Marika ağladı, biz de ağladık onun yazgısına.
Çok sevdiğim lise öğrencilerim vardı. Onları kaynaştırmak için, onlara hediye olması için, dünyayı sevmeleri, güzel söylemeleri, güzel düşünmeleri için onları tiyatroya götürürdüm. Perde arasında çay içerdik, güzel anılar biriktirirdik.
Devlet tiyatrolarının özelleştirilmesinden söz ediliyor.
Tiyatro bizim gibiler için "vazgeçilmez" bir yaşamsal gereksinme. Yaşamımızın içinde, günlerimize çoktan sızmış. Sartre'ın Yıkılış romanında Gomez diyor ki: Sanat her şey değilse, yalnızca bir gönül eğlencesidir. Anlıyoruz ki bazıları için tiyatro sadece bir gönül eğlencesi, her şey değil. Yazık ki bu "bazıları" tiyatronun yazgısını tayin ediyor.
Sanatın her şey olması ne demektir? Sanatı dışarıda tutamamaktır. Sevinç ve acımızda ona yönelmektir; onun da bize bakması, sahip çıkmasıdır.
 Halkın estetik algısını taze tutan, onun muhalif söylemine dil olan tiyatro,  zengin eğlencesi zannedilerek özelleştiriliyor. Tiyatro sağ duyudur, parayla ilgisi yoktur. Ne para kazandırır ne para odağı haline gelebilir. Sadece devlet tiyatroları değil halkın sağ duyusu da özelleştiriliyor. İsteniyor ki herkes televizyon izlesin. Ne isteniyorsa onunla eğlenilsin, o düşünülsün. Ne Suç ve Ceza ne Fosforlu Cevriye  ne Rembetiko derdidir özelleştiricinin. O zaman gelsin Survivorlar gitsin evlenme programları.
Devlet tiyatrolarının özelleştirilmesi konuşuluyor. Ne marifet!
Fotoğraf: Suç ve Ceza/ Ankara Devlet Tiyatroları

KİRALIK KONAK: EDEBİYATIMIZIN ÖZGÜR KADIN DÜŞMANLIĞI

Bizim edebiyatımızda kadının görünme biçimi başlı başına bir sorundur. Halk şiirinde ve divan şiirinde ideal kadın edilgin ve suskundur. Ta...