25 Mayıs 2011 Çarşamba

İç Monolog 17

" Dişçiye gidiyorsun. Dönmeni bekliyor olacağım. Elimde "Özgürlük Aşıkları" var;  Sartre-Beauvoir aşkını anlatan bir kitap. Sen çoktan okumuşsundur bu kitabı. Senin daha önceden okuduğun kitapları okumayı sevmiyorum; heyecansız gözlerle bakarak dinliyorsun çünkü beni. Bilmediğin bir kitabı okuyorsam, soruyorsun ne okuyorum diye. Seni meraklandırmayı seviyorum. Dönene kadar sen, kafenin penceresinden bulvara bakarım. Gelip geçen insanları, yağmur sonrası güneşi, ıslak asfaltta kırılan ışıkları, yaprak açmaya hevesli ağaçları izlerim.  Güneş, defterime vuruyor; yer yer üşüyen tenime sızan güneşin sıcaklığı seni andırıyor. Havanın durgunluğuna kanmıyorum; birazdan yine patlar gök. Nisan havası bu. (...) Birazdan gelirsin ve dünyanın en iyi insanı benmişim gibi bakarsın yüzüme. Sana inanırım, dünyanın en iyi insanı olduğumu düşünürüm. Oysa bugün dedikodumu etmişler sevgilim. Serap'a gidip yeterince iyi biri olmadığımı düşündüklerini, bunu bilmemin de iyi olacağını söylemişler. Neden bana değil de ona söylemişler? Serap'a bu itirazımdan başka şey söyleyemedim: ona neden bana değil de sana söylemişler, diye sordum.  Serap'a aslında benim değil onların iyi olmadıklarını kanıtlamaya çalışmadım. Dedikodu etmeyi bilmiyorum sevgilim. Dedikoducularım hakkında atıp tutmaya tam ısınıyorken,  birden laf döndü dolaştı şiire, müziğe, romanlara, varoluşçuluğa vs. geldi. Serap "Kızım senle konuşulmuyor," dedi. Gülüştük. Sonra seninle buluştuk. Dişçiden dönmeni beklyorum. Sana yeterince iyi biri olup olmadığımı soracağım, unutmazsam. Çünkü aklımda sana anlatacak başka şeyler var..."

KİRALIK KONAK: EDEBİYATIMIZIN ÖZGÜR KADIN DÜŞMANLIĞI

Bizim edebiyatımızda kadının görünme biçimi başlı başına bir sorundur. Halk şiirinde ve divan şiirinde ideal kadın edilgin ve suskundur. Ta...