29 Kasım 2015 Pazar

ANKARA “CİDDEN” ÇOK EĞLENCELİDİR


Ankara’nın adı çıkmış; gri, sıkıcı, beyaz yakalılar kenti.... Bu söylenenlerin doğruluk payı yok değildir. Ancak geçmişten beri eğlenceli bir kent olmak için çok uğraştığı da gözden kaçmamalıdır. Devlet kurumlarıyla iç içe bir kent ne kadar eğlenebilirse o kadar eğlenir bu kent.
Ankara’nın başkent olmasıyla başlayan modernleşme öyküsü, onun eğlence anlayışını da belirler. Ankara’nın modern eğlence tarihi çok uzakta değildir, daha dünle yani 1920’lerle başlar. Onun öncesinde Ankara’nın kendi halinde bir yerleşim yeri olduğunu hepimiz biliriz.
Kent merkezi 1923’ten 1950 ‘ye kadar Ulus’tu. Bunun nedeni Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Meclis, Sümerbank gibi devlet binalarının Ulus’ta olmasıdır. 1950’den sonra ise kent merkezi şimdi Kızılay dediğimiz Yenişehir’e doğru kayar. Bu semte zamanla bu adın verilmesinin nedeni ise buraya Kızılay binasının yapılmasıdır; 2011’de Kızılay binasının yerine çok katlı bir AVM yapılmış olsa  da neyse ki semtin adı aynı kalır. 1980-2000 yılları arasında Ankara’nın kalbi Çankaya-Gaziosmanpaşa’ya kayar. 2000’den sonra ise Çayyolu eksenli yeni bir kent merkezi oluşumundan söz edilir. Kent merkezinin sürekli yer değiştirmesi  insanların biribiriyle etkileşim biçimini değiştirdiği gibi Ankaralıların  ürettiiği eğlence anlayışının da gelenekselleşmeyip sık sık değişmesine neden olur.

BİR VEJETARYENİN PARİS SEVGİSİ




Paris değişiyor, ne ki hiçbir şey değişmedi
İç dünyamda! Saraylar, yapı iskelesi, taşlar,
O eski mahalleler, benim’çin alegori,
Ve taştan daha ağır bende aziz anılar.
        
               C. Baudlaire/Kötülük Çiçekleri-Kuğu II[1]


Vetaryen gezginler Paris’i sever, çünkü o da yarı yarıya öyledir.
Bir vejetaryenin en çok kaygı duyduğu şey tanımadığı bir kente ya da ülkeye gittiğinde aç kalma olasılığıdır. Bizler genelde pek iştahlı tipler değilizdir ama bu da can, yemek yemesi gerekir. Paris’ten önce, başka iki dünya başkentinden; Roma ve Atina’dan söz edersem neden bu kentin vejetaryenlerin cenneti olduğunu anlatabilirim sanıyorum.
Öğleden sonra saat üç ila altı buçuk arası restoranların kapalı olduğu Roma’da bir vejetaryen geçici bir süre mutlu olabilir. Çünkü pastalar (makarna), pizzalar gözününün değdiği her yerde vardır. Piazza di Spagna’da ya da Trastevere’deki restoranlarda enfes pizza margheritalar, pastalar yiyebilirsiniz. İtalyanlar hamur işine bayılır; ancak karbonhidrata canınız tak ettiğinde ona alternatif bulmanız zordur. Roma’dan Türkiye’ye dönüşte karşı karşıya kaldığınız basküle çıkma korkusu “Roma’ya gelen bir daha gelir” deyişini geçersiz hale getirebilir. Roma’da özleyeceğiniz tek yiyecek belki de Roma dondurmasıdır sevgili vejetaryen.

KİRALIK KONAK: EDEBİYATIMIZIN ÖZGÜR KADIN DÜŞMANLIĞI

Bizim edebiyatımızda kadının görünme biçimi başlı başına bir sorundur. Halk şiirinde ve divan şiirinde ideal kadın edilgin ve suskundur. Ta...