2 Aralık 2012 Pazar

MARGUERITE YOURCENAR’IN DOĞU ÖYKÜLERİ


Marguereite Yourcenar, Fransız edebiyatının önemli yazarlarından biri. Doğu Öyküleri, Yourcenar’ın yeni bir masal- öykü dili yaratma endişesiyle yazdığını düşündüğüm yürek yakan bir kitap.
“Yürek yakan” söylemini özellikle bir payeymiş gibi kullanıyorum çünkü bunu başaran yazar sayısı her dönemde çok az olmuştur. Bazı yazarlar, biçemleriyle, zekalarıyla, yeni anlatma yollarıyla bizi büyülerler. Fakat başka bir yazar türü daha vardır ki o  zekice bulduğu yeni anlatım yollarını denemekle kalmayıp içimize işleyen bir hikayeyle karşımıza çıkar. Yourcenar bu ikinci yazar türündedir.  Yazar, sanki yüzyıllar önce, doğunun kırsallarında gerçekten olup bitmiş insan trajedilerini anlatır kitabında; biçeminde sahicilik vardır.  Söylencelerin büyüsü ve onların gerçek olmalarını istememiz arasında titreyen sahicilik sinmiştir öykülerine. Örneğin ilk öyküsünde ressam Wang-Fo’nun  düşlere bile hükmetmek isteyen sultana kurban oluşu dile getirilir. Bir başka öyküsünde yazar,  kaleyi savunmak üzere bir kadını kurban etmek gerektiğini düşünen üç erkek kardeşin, karılarından birini seçmelerini anlatır. Seçilen kadının henüz sütten kesilmemiş bir çocuğu vardır. Bu öyküde kadınlığı, iktidarı ve boş inançları bir kez daha elden geçiriyoruz. Yazar, Prens Genci’nin Son Aşkı öyküsünde aşkın hep yıpratıcı ve çoğunlukla kişinin kendine dönük yaşadığı bir serüven olduğunu gözler önüne serer.
Doğu Öyküleri’nde Osmanlı Devleti’nin batıya yaptığı seferleri bir de karşı cepheden anlama şansına erişiyoruz. Savaşın ve göçün olduğu her yerde varolabilecek yıkımları, acıları ve bütün bunlara karşın yürüyüp giden gündelik yaşamı görüyoruz.  Yourcenar bize şu iletileri sezdiriyor: Yaşam, ölüme tedirgin gözlerle bakar, korkakça değil.
Yourcenar’ın karakterleri genellikle kurbandır. Yazar, kurban gördüğü karakterlerini 'cesaretle yaşadıkları için' över. Erkelere baş eğen kadınlar, sultanlara ve beylere söz geçirmeye uğraşmayan erkekler hem eleştirilmiş hem de dönem koşullarına göre biçimlendirilmiş yaşamlarını onurluca sürdürdükleri için yüceltilmişlerdir. Bu bakış açısıyla şunları düşünmek olası: Demek ki bizden sonrakilere de bizler çok tuhaf görüneceğiz. Bunca ziyana, kavgaya ortak olarak yaşamamız gelecekteki insanlara kabul edilir gelmeyecek ama yine de  kendi koyduğumuz onur ilkeleriyle örtüşen bir hayat sürmeye çalışmamız alkışlanacak.
 Karşılaştırmalı edebiyat uzmanlarından Katherine Arence diyor ki: Çeviri ilerledikçe edebiyatın yönü değişti. İyi çevirilerle okuduğumuz dünya edebiyatı yerel edebiyattan daha mı az değerli? 
Edebiyat evrenseldir. Yourcenar,  zeka dolu ve“yürek yakan” öyküleriyle bunu kanıtlıyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

KİRALIK KONAK: EDEBİYATIMIZIN ÖZGÜR KADIN DÜŞMANLIĞI

Bizim edebiyatımızda kadının görünme biçimi başlı başına bir sorundur. Halk şiirinde ve divan şiirinde ideal kadın edilgin ve suskundur. Ta...