Yapı Kredi Kitap-lık dergisinin Kasım-Aralık 2013 sayısında Varoluş ve Roman'la ilgili bir yazı yayımlandı. Ulaş Bager Aldemir'e yazısından dolayı teşekkür ederim. Camus'nün 100. yaşını kapağa taşıyan Kitap-lık dergisinde "Camus, varoluşçu roman yazarı değildir"i savlayan Varoluş ve Roman'ın tanıtılması da pek güzel denk gelmiş. İyi okumalar...
FELSEFEDEN
EDEBİYATA BAKMAK:
VAROLUŞ VE ROMAN
Ulaş Bager Aldemir[*]
İnsan otantik varlığını
yitirip makineleştikçe Varoluşçuluk tartışmasına ihtiyaç duyulacaktır. Çünkü
Heidegger’in Dasein’ı (otantik insanı) günümüzde artık makineleşmenin ötesinde
siber insana dönüşmüştür ve bu teknokratik çağ üstümüze kapanmıştır. Böylece
Dasein’ın en ayrıcalıklı görüngüsü olan sanat da endüstriyel çağın ağır baskısından
payına düşeni almıştır; sanatçı bir filozof olarak değil, sanatsal düzlemde
ilerleyerek bu baskıdan kurtulmak zorundadır. Eleştiri ancak böyle bir çabayı
gözlemleyebilir: Tuğba Çelik, Varoluş ve Roman adlı incelemesinde bu gözlemle
yetinmemiş, okuyucusuna yeni ufuklar açmıştır.
Varoluş ve Roman, varoluşçu düşüncenin bütün söz varlığını kıvrak
bir üslupla serimliyor ve varoluşçu düşünürlerin yaklaşımlarını onları hiç
bilmeyen okurun bile anlayacağı bir dille anlatıyor. Ponty’nin “ruhun ve başka
her şeyin döl yatağı olarak beden” kavramsallaştırmasına vurgu yapan ve
varoluşun kendinden hareketle kendini aşmasına değinen Çelik Sartre’ın
“cehennem başkalarıdır”, Heidegger’ın Dasein, Kierkegaard’ın Kaygı ve Bulantı
kavramları hakkında akıl yürütmekte, tanrıtanır ve tanrıtanımaz varoluşçu
filozofları birbirleriyle bağıntılı olarak açıklamaktadır.
Varoluş ve Roman’ın ilk bölümünde Ben/Beden, Öz ve Varoluş,
Özgürlük, Öteki/Toplum, Umutsuzluk, Yabancılaşma, Yaşam Sevgisi gibi varoluş
felsefesinin temel kavramları incelenmiştir. İkinci bölümde ise varoluşçuluk ekseninde
bir edebiyat incelemesi yapılmaktadır: Dünyadaki varoluşçu edebiyattan
hareketle, bu bölümde “varoluşçu karakter analizi” diyebileceğimiz bir özellikler
sıralaması yer alır. Böylece varoluşçu karakterin ne olduğu konusunda açık bir
görüş sergilenir. Bu temelden hareketle Jean Paul Sartre, Simone de Beauvoir,
William Shakespeare, Mihail Fyodor Dostoyevski, Franz Kafka, Michel Butor,
Virginia Woolf, James Joyce, Milan Kundera, William Faulkner ve Albert Camus
üzerinde durulur.
Varoluş ve Roman’ın en
özgün ve en radikal savlarından biri, Albert Camus'nün varoluşçu olmadığı
yönündeki saptamadır. Çelik'in bu savı, hem edebiyat hem de felsefe çevrelerinde yıllarca tartışılacak
önemdedir. Üstelik bugüne kadar yapılan Camus yorumları arasında Camus'ye en
sadık yorum da budur: Çünkü Camus ''Ben varoluşçu değilim'' diyen ama ısrarla
varoluşçuluk içinde değerlendirilen bir yazardır.
Varoluş ve Roman,
varoluşçuluğu yalnızca felsefe açısından değil, edebiyat açısından da ustalıkla
tanımladıktan sonra, çalışmasının odağına aldığı konuya da aynı yetkinlikle
yönelir: Tuğba Çelik, varoluşçu roman incelemesine Gürsel Korat'ın tarihsel
düzlemli romanlarını konu edinir ve bu romanların Türkçe edebiyat evrenindeki özgünlüğüne
dikkat çeker. Varoluş ve Roman’da, Gürsel Korat varoluşçu karakterler yaratan
bir yazardır: Korat'ı diğer varoluşçu yazarlardan farklılaştıran yan, romanını
yaşadığı çağda geçen olaylar içinde değil, yaşamadığı, geçmiş çağdaki olaylara
göre kuruyor oluşudur. Gürsel Korat'ın böyle bir düzlemde yazıyor oluşu bize
varoluş sancısının hep güncel olduğunu göstermektedir. Bu tutumuyla Korat,
yalnızca ülkemiz ölçeğinde değil, dürya ölçeğinde farklı bir yol tutturmuş
görünmektedir. İncelemeye konu olan romanlar geçmiş dönemlerin politik,
kültürel, dinsel ve etnik aurasıyla kurulsa bile bunlar milliyetçi yahut
teokratik bir angajman temelinde yazılmamıştır ve bu durum roman yazarının edebi
açıdan evrensel niteliğinin bir işareti olarak değerlendirilmektedir.
Tuğba Çelik hiçbir yerde varoluşçu olduğunu söylememiş veya yazmamış
bir yazar hakkında böyle bir yorum öne sürmekle, yapıtın yaratıcının niyetini nasıl
da aştığını oldukça deneyimsel bir örnekle ortaya koyuyor. Tuğba Çelik, Kapadokya
bölgesinin tarihi zeminindeki insanları anlatan Zaman Yeli, Güvercine Ağıt ve
Kalenderiye adlı nehir romanların ve İstanbul'da Komnenos hanedanı zamanını
anlatan Rüya Körü adlı romanın şaşmaz biçimde varoluşçu nitelikler taşıyan bir asıl kahramanının bulunduğunu
kanıtlar. Çelik'e göre Korat'ın romanlarındaki varoluşçu karakterler
Kierkegaard'ın estetik ve ahlaki yaşantı dediği sekansta yer alır.
Tuğba Çelik’in felsefi ve
edebi derinliği birlikte barındıran Varoluş ve Roman adlı çalışması, edebiyat
felsefesi ufkunu genişleten, okuru başka okumalara da teşvik eden bir yapıt
olarak göz doldurucudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.