6 Mayıs 2015 Çarşamba

FÜRUZAN’IN ÖYKÜLERİ ya da KADINLARIN TARAFI

14 Şubat Dünyanın Öyküsü Dergisi Ağustos-Eylül 2014 Sayısı'ndaki yazım 

Füruzan, çokluk eril dünyanın aynasından görünen yazınımıza, kadın bakışını eklemleyen yazarlarımızdandır. Kadınlara ait varlıklarla, olaylarla, olgularla örülü incelik dolu öyküleriyle Füruzan, hem kadınları ve kadınlığı hem de dünyayı anlamamızı sağlar.
Bir yazarın bakış açısını hangi eylem ya da varlıklarla ilişkilendirdiğini betimleyebilmek için metindilbilim bize  birbirinden farklı yöntemler sunar. Onlardan biri eşdizimliliktir (collocation). Füruzan’ın öykülerinin odağında ya da kıyısında daima bulunan “kadınlık” olgusunu açımlamak için onun Kuşatma öyküsündeki eşdizimsel görünümlerden yararlanabiliriz.
Eşdizimlilik, sözcükler ve tümceler arasında bağdaşıklık oluşturur. Sözcükler ve tümceler, ancak eşdizimlikle bir metne dönüşürler. Örneğin aynı anlamsal alana dönük olmaları nedeniyle ‘sokak’, ‘kaldırım’ ve ‘yol’ bağdaşıklık yaratır. “Anne” sözcüğünün eşdizimlerinden biri büyük bir olasılıkla “çocuk” olacaktır. “Okul” ve “öğrenci” sözcükleri görünürde birbirleriyle ilişkili olmamasına rağmen  “eğitim” ile ilgili konularda birlikte görülmelerinden dolayı bağdaşıklık etkisi yaratır.
Kuşatma öyküsündeki eşdizimsel görünümleri ele almadan önce öyküyü anımsayalım:
Nazan ve Raşel, Madam Sara’nın terzi dükkanında çalışan on dört yaşlarındaki iki kızdır. Babası olmadığından annesine bakmak zorunda kalan Nazan, yaşı çok küçük olmasına karşın, mahalledeki Nigar Abla gibi tanımadığı erkeklerle görüşerek para kazanmak zorunda kalmıştır. Eşini kaybettikten sonra ancak anılarla yaşamaya alışan Madam Sara’nın ve çocukluktan genç kızlığa geçme sürecindeki Nazan ve Raşel’in KUŞATMA altındaki ömürlerinin hiçbir zaman kolay olmayacağı bellidir.
Kuşatma’da kadınlığın ne tür eşdizimsel görünümlerle okura aktarıldığını ortaya koyabilmek için Madam Sara, Nazan, Raşel ve Nigar Abla karakterlerinin çevresinde gerçekleşen olaylardan ve bu karakterleri çevreleyen varlıklardan yola çıkılarak bazı anahtar kavramlar belirlenmiştir. Bunlar; çocukluktan genç kızlığa doğru büyümek, genç ve güzel olmak, yaşlanmak, kadınlara dönük varlıklar ve kadınlara dönük eylemlerdir.

Çocukluk: Zayıflık
Kuşatma öyküsünde çocukluğun kendisi değil geçip gidişi anlatılır. Yoksullukla çevrelenmiş çocukluk, bir an önce tamamlanması, bitirilmesi gereken bir süreç olarak vardır. Bir hastalık gibi, bedenden atılmalıdır. Kızlar büyüyüp evlenmeli, yaşamlarını kurtarmalıdırlar.  Kuşatma’da çocukluk bedensel ve ruhsal zayıflığı çağştırır. Çocuklar iyi beslenemedikleri için zayıftırlar; zayıflıkları onların ruhsal bakımdan güçsüz oldukları düşüncesiyle uzlaşır.
“Pazen kundaklıklarını sana iç gömleği yaptım,” diyordu annesi, kuş kadar canın var. Yalnız bir boy ( 90)”.
“Ensesinin inceliğini eliyle kavradı Nazan’ın (89)”.
Öyküde betimlenen çocuk Nazan ve çocuk Raşel zayıf görünümleri nedeniyle okurda merhamet uyandırırlar.

Büyümek: Bedensel Olgunlaşma, Kabulleniş, Sorumluluk, Evlilik
Büyümek, Kuşatma’da bedensel  olarak değişime,  ruhsal olarak ise durgunlaşmaya,  suskunlaşmaya, teslim olmaya dönük betimlenir.
Kız çocuğu büyürken bedenine yabancılaşır, ruhsal olarak sıkıntıya düşer, toplumsal olarak ise sorumluluklarının arttığını düşünür. Kuşatma’nın Nazan’ı bunların tümünü yaşar:
“Duvardaki aynanın önünden geçişlerinde sıkça bakar olmuştu kendisine. Bakışları hiç görmediği birini tanımaya çalışan araştırıcı bakışlardı. Bel çukurundaki derinlik çocuklara özgü düzlüğünü yitiriyordu. Akşamüstleri kapı önlerinde, çoğunluk yaşıtı kız arkadaşlarıyla salt kendilerinin duyacağı tekdüze konuşmalara dalıyordu. Sabahları yatağından kalktığında, iş yapan annesini, suskun, uzak izliyordu (74)”.
Kuşatma’nın iki küçük kız karakteri Raşel ve Nazan, Madam Sara’nın yanında çalışırlarken dünyayı öğrenir, bir yandan büyürler. Büyümek, heyecan verici olmaktan çok korkutucudur. Ergenlik dönemine girmeleri sancılıdır; bedenlerine yabancılaşırlar, çevrelerindekiler onları dikkatle inceler, onlar bu incelemelerden rahatsız olurlar. Kızlar, büyümekten korkar ama bunun kaçınılmaz olduğunu da hemen anlarlar.
“Artık kızı büyümüştü, eskisi gibi kolay gülmüyordu, dalgındı (76)”.
“Büyüdüklerini, güzel olduklarını, bacaklarındaki, kemikli, hâlâ çocuk dizkapaklarının kusur olmadığını biliyorlardı gittikçe. Gerçi Nazan, göğüslerinin önleyemediği büyümesini sırtını eğik tutarak kapamaya çalışıyordu ama, bunu arada unuttuğu da oluyordu. Çocuktu, bir utançta direnemeyecek kadar unutkandı ( s. 50)”.
“Bomba bunlar anam!” diye bir uyarı duyunca Nazan’ın gövdesi yeniden bükülüyordu. (s. 51)”.
“Göğüslerini sevmiyordu Nazan; bacaklarının çocuk inceliğine inatmış gibi artıp taşan göğüslerini. Raşel sarışındı. Saçları arap kıvırcığı olduğundan onu tasalandıran tek şey saçlarının önlemez kabarmasıydı. Giyimlerinin eskiliği, uydurmalığı daha üzüntü olmamıştı onlara. Birinin saçı, öbürünün göğüsleri, kopamadıkları çocuklarına yakışmadığından tek tasalarıydı (s. 51)”.
Nazan ve Raşel süreğen olarak evlenecekleri gün için hazırlanırlar; çocuk olduklarını duyumsayamazlar.
“Büyüyecek elbet. Evlenecek, benim kızım elbette iyi günler görecek. Ben böyle oldum, diye o da bunları çekecek değil ya!” (79)
“Çocuktur, büyüyünce bilekleri dolar.”(85)
“Evlenmeden kadın olmaksa çaresizin çaresizi bir durumdu. Dertlerine, sıkıntılarına göğüs gereceği bir evliliği, yarım yamalak giydirip süsleyeceği bir çocuğu olmayacaktı.(61)”.
“Evlenmeden kadın olmaksa çaresizin çaresizi bir durumdu. Dertlerine, sıkıntılarına göğüs gereceği bir evliliği, yarım yamalak giydirip süsleyeceği bir çocuğu olmayacaktı.(61)”.
“Nigar kız değildi ya, buydu demek ışığını alıp götüren. Güzelliğine yansıyan bir uzaklık, bir şaşkınlıktan ötürü kimseler ona soru sormaz, ayıplamaz olmuştu. Mahalledeki anneler oğullarına  ondan “Zavallı Nigar, yazgısı kötüymüş” diye söz ediyorlardı (62)”.
“Annem de dedi, evlendin mi memurdan filan olsun diye.  ( 81)”.
“Büyüyecek elbet. Evlenecek, benim kızım elbette iyi günler görecek. Ben böyle oldum, diye, o da bunları çekecek değil ya. Vardır bunun da bir umarlı yanı canım. Tanrı’ya karşı çıkmak olmasın, ben mutlu olmadım mı hiç? İkide bir sıcak, güzel düşler kurmuyor muyum? Nazan, babası huyunda olan, babasının işinde olmayan biriyle evlensin (79)”.
Büyümek, dünyanın kötülüğüne boyun eğmektir.  Nazan bir adamla buluşur, ondan para almak için adamın her türlü tacizine göz yumar. Pişman olmaması gerektiğini, artık büyüdüğünü düşünür. Kabullenmeli ve sessizce boyun eğmelidir.
“Hiç ses edemem, rezil olurum. Artık büyüdün demezler mi? Koca kızsın, on dört yaşında, bilerek, isteyerek olmuştur her ne olduysa… Eteğini dizlerine çekti  (90).
Büyümek, sorumluluk almaktır. Evi geçindirmektir:
 “Nigar Ablalar kat alıyorlarmış, ben de sana kat alacağım. Hem sen gençsin. Düğme dikmezsen genç olacaksın. Ben Beyoğlu’na çıkacağım, para kazanacağım. Nigar Abla ne yaptıysa yaparım. Burda durmakla olmuyor. Saniye de çıkacak, konuştuk onunla (77)”.
Demek ki Nazan büyümüştü gerçekten evin geçimine katılmanın ciddiliğini kimse yadsıyamazdı onların semtlerinde ( 49)”.
Nazan’ın annesi, büyüyen kızına destek olur. Madam Sara ise yanında çalışan Raşel ve Nazan’a kol kanat germiş ve onların üzülmesine engel olmaya çalışştır. Ne Nazan’ın annesi ne de Madam Sara, Nazan’ın mutluluğunu sağlayamazlar. İyi eğitim almamış olan Nazan, geçimini sağlayabilmek, annesine bakabilmek için başka erkeklerle çocuk yaşta görüşmek zorunda kalacaktır. Mahalledeki Nursel Abla’yı örnek alır. O Beyoğlu’na çıkıp para kazanır, evin geçimini sağlar. Mahalleli geçim için çalışğını bildiğinden onun yaşamına merhametle bakar.

Gençlik ve Güzellik
Kuşatma öyküsünde kadınlığın gençlik ve güzellikle olumlu biçimde ilişkilendirildiği görülür:
 “Ne güzeldi Nigar abla bir zamanlar (59)”.
“Düzgün, ince, ufacık elleri vardı. Yukarda çalışmaya başladıktan sonra, giyimleri daha başka yakıştırır olmuştu kendisine (59)”.
Örneklerde de görüldüğü gibi Kuşatma’da gençlik ve güzellik hep geçmişte kalmış bir süreç olarak betimlenir.

Yaşlılık
Kuşatma öyküsünde yaşlanmak, hastalık ve şişmanlıkla eşdizimlilik ilişkisi içindedir.
Kuşatma’da yetişkin kadınlar geçmişlerindeki mutlu günleri anımsarlar.
“Eğlenmek, günü gün etmek gerek meme altları katmerleşmeden (s. 55)”.
 “Madam Sara’nın taşan kalçalarına az gülmezlerdi ( 46)”.
 “Apartmanlarının her penceresi aydınlığa açılıyordu. Orda kendi gibi saçları demir bükücülere sarılı, gözleri şiş kadınlar, taşkın göğüs arası çizgileriyle terleyerek duruyorlardı. Kapayamadıkları sabahlıklarının önlerinden, mavi damarları yol yol beliren, şişman ak bacakları görünüyordu ( 80)”.
Kadınların gereksindiği şeyler o denli çok ve dağınıktı ki, sırasında Madam Sara bile ğümlenmiş varislerini unutarak, alışverişi karşılamak için, seğirtip duruyordu dükkanda (44-45)”.
Eşlerini kaybetmeden önce Madam Sara da, Nazan’ın annesi de mutlu olduklarını düşünürler. Kocaları öldükten sonra yaşama küsmezler ancak yaşamlarına başka bir erkeği de almazlar; bu nedenle yaşlandıklarını düşünüp yaşamdan beklentilerini düşürürler. Umutları yoktur gelecekten ama karamsar da değillerdir.  Geçmişlerine sığınarak ayakta dururlar.

Kadınlara Özgü Eylemler
Füruzan’ın Kuşatma öyküsünde  kadınların daha çok yaptığı ya da kadınlara daha çok yakıştırılan eylemler bulunur. Çamaşır asmak ev temizlemek, kilo vermek, çay koymak gibi.
“Bahçede serilmiş sedir yüzlerini çırparken başına bağladığı örtü kayıyor, kumral saçları dağılıyordu (60)”.
“Nigar Abla, geceleri ufak tefeğini yıkayıp asmaya çıktığında incecik naylon çoraplarıyla sutyenlerini sıkı sıkı yan yana karıştırarak asardı (59)”.
Dükkanın camlarını parlatan Raşel eteklerini toplayıp iskemleden indi. (s.46).
Öte yandan yalnızca kadın bedeninde yapılabilecek ve ona yakıştırılabilecek eylemler de betimlenir:
“Raşel sırtından aşağı inen saçları savura savura cam çevrili tezgahına yöneldi (s. 46).
“Bilirlerdi, yazsa püfür püfür aydınlık giyimli, kışsa çoğunluk kürklü bir kadın olurdu içeri giren. (48)”.
“Nazan’ın annesi saçını düzeltmişti (65)”.
İzak’a iyi para götürmüştü evlendiklerinde. Çukur bir bel, gök mavisi gözler ve dükkanın drahoması (53)”.
“Ne o kilo vermişsiniz, ben görmeyeli.”
“Ah demeyin Madam Sara. Sahi mi, inanayım mı? Onca perhiz, onca saunadan sonra gene de sanmam. Hala korseleri atamadım, biliyorsunuz  (s.48)”.
“Yıllar geçtikçe kadınlığını yitirmişti. Her sabah kalkıp çay koyduktan sonra, masayı toplayıp işbaşı yapıyordu (63)”.
 “Kızının çocuk boynu üstündeki sarı ince saçlarını görmek iş yaparken içini süsleyiverirdi. Gençliğinin, hızla taşkın göğsüne doğru yükseldiğini açık seçik duyardı (68).”
“Epeydir saçlarını bir firketeyle ensesine topluyordu. (63)”.
Kadınların eylemleri, gündelik yaşamla iç içe, her gün yinelenen daha çok temizlikle ilgili eylemlerdir. Öte yandan kadınlara dönük eylemler, güyünmekten, süslenmeye varan inceliklerle örülüdür.

Kadınlara Özgü Eşyalar Giyim ve Süs Eşyaları
Nazan, Raşel ve Madam Sara bir terzi dükkannda çalışırar. Müşteriler de kadındır; dolayısıyla bu dükkanda kadınlara özgü pek çok giyim ve süs eşyası kendine yer bulur.
İbrişimlerin, dantellerin, grogrenlerinğıldığı raflardan yana bakmadı (s.46)”.
“Çeşit, her biçim kemer, piko, plise, düğme, bayanların zevkine uygun son moda bijuteri, çorap çekilir diye koca bir tabelada asılıydı. Erkeklere gerekli tek şey satılmayan bir dükkanda ne işi olabilirdi delikanlıların.(46)”.
Kemer yapmayı, zımba açmayı falan biliyordu, ama aynı şeyleri Raşel de biliyordu. Üste o piko için kumaş hazırlamayı da bilirdi. Gerçi dükkanı tek Raşel de yönetemezdi. (44-45)”. uydu demek ışığını alıp götüren. Güzelliğine yansıyan birK
“Dantellerin ibrişimlerin kadınları da sabah dokuz buçukta zaten alışverişte olmazlardı (s. 52)”.
                “Çantayı açıp kapamak, kapanırken çıkan çıt sesi çok hoşuna giderdi. Daha topuklu pabuç giymiyordu ama kırmızı çantası gerçekten bir kadın çantasıydı. Yadsınacak bir yönü vardı bu tat almanın. Hem ürküttüğü bir büyümenin başlangıcındaydı, hem de çantanın kapanış sesi, incelik gerektiren açılışı hoşuna gidiyordu. Omzuna onu astığından beri de küçük adımlar atar olmuştu. Bazen de başını saçı önüne düşş gibi arkaya atıyordu (53)”.
“Kadın eşyası demek süslenmektir (s. 55)”.
“Madam Sara boncuklu çantasını aldı. Ne de olsa bazı inceliklerle bürülüydü satışları (55)”.
Tek pudrasını çıkarıp yanaklarından geçirdi. Göz kapaklarını yeşil boyayla koyulttu. Rimelini tükürükledi, kirpikleri tek tek ayrılıp kara kara durdular. Küçük aynasını ileri uzattı (…). Dudaklarına çilek rengi, açık bir boya sürdü. Önce dudak çevresini sonra içini doldurdu boyayınca. Gözlerine yeşil boya yakışştı. Saçlarını tersine tarayıp kabarttı. Sütyeninin boğduğu et yerlerini belirten yün bluzunu yerleştirdi eteğinin içine. Gümüş tokalı rugan pamuçlarını çekti tezgahın altından. Terliklerini çıkardı, giymek için eğildi. (56)”.
“Nazan ‘Çeşit’ yazılı mavi dükkan gömleğini çıkardı. El örgüsü kazağının üstüne bir hırka geçirdi. Yakasının kadifesi yenmiş, dokuması gevşemiş paltosunu da giydi. Saklanmaz bir küçülmeyle giyimleri kolundan, eteğinden çekiyor, yerleşmiyordu üstüne (87)”.
“Akşam elektrikleri de yandı mı, dört bir yana uzanırdı yüzüklerin, bileziklerin pırıltısı (47)”.
Öykü bir kadın terzisinde geçtiğinden, bir kadının dünyasındaki pek çok süs eşyası, giyim nesnesi ve bunların nasıl kullanıldıkları öğrenilir. Tüm bu varlıklar erkeklerin bilmediği, belki de öğrenmek istemediği fakat daima merak ettiği bir dünyayı oluşturur. Füruzan kadınların tarafını erkek okuruna da tıpkı kadın okuruna  açtığı gibi açar. Beauvoir “Kadın doğulmaz olunur” der. Füruzan, kadın okuruna güçlü bir kadın olmanın yanı sıra kadınlığın inceliklerinden de vazgeçmemek gerektiğini sezdirir.

Sonuç: Kadınların tarafı zor ama renklidir.
Çocuk olamayan kızlar, büyümekten korkan genç kızlar, yaşlandıklarında geçmişe sığınıp günü yaşayamayan kadınlar... Her türlü olumsuzluğa karşın inceliği, süslenmeyi, gülümsemeyi, yaşama iyi bakmayı, güçlü durmayı bilen kadınlar… Füruzan, yazdıklarıyla kuşatma altındaki kadınları daima  mücadeleye çağırır.
Kuşatma öyküsünü çocukluk, büyümek, gençlik ve güzellik, yaşlılık, kadınlara özgü eylemler ve kadınlara özgü varlıklar odağında eşdizimsel bir çözümlemeyle elden geçirdiğimizde tüm olumsuzluklara karşın kadınların yaşamının renkli olduğunu anlarız. Kadınlar, çocukluktan başlayarak yaşamın zorluklarıyla baş etmeye çalışırlar; buna karşın çevrelerini büyük bir dikkatle renklendirir, yanlarındaki insanların sıkıntılarını hafifletmeye çalışırlar.
                Füruzan Kuşatma öyküsünde, mücadeleci ve zarif kadınlarını, tüm dünya için ilham verici olabilecek olan  kadınların tarafını, somut betimlemelerle okuruna deyim yerindeyse göstere göstere anlatır.  





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

KİRALIK KONAK: EDEBİYATIMIZIN ÖZGÜR KADIN DÜŞMANLIĞI

Bizim edebiyatımızda kadının görünme biçimi başlı başına bir sorundur. Halk şiirinde ve divan şiirinde ideal kadın edilgin ve suskundur. Ta...