14 Şubat Dünyanın Öyküsü Dergisi Ağustos-Eylül 2014 Sayısı'ndaki yazım
Füruzan, çokluk
eril dünyanın aynasından görünen yazınımıza, kadın bakışını eklemleyen yazarlarımızdandır. Kadınlara
ait varlıklarla, olaylarla, olgularla örülü incelik dolu öyküleriyle Füruzan,
hem kadınları ve kadınlığı hem de
dünyayı anlamamızı sağlar.
Bir yazarın
bakış açısını hangi eylem ya da
varlıklarla ilişkilendirdiğini betimleyebilmek için
metindilbilim bize birbirinden farklı
yöntemler sunar. Onlardan biri eşdizimliliktir
(collocation). Füruzan’ın öykülerinin odağında ya da kıyısında daima bulunan
“kadınlık” olgusunu açımlamak için onun Kuşatma öyküsündeki eşdizimsel görünümlerden yararlanabiliriz.
Eşdizimlilik, sözcükler ve tümceler
arasında bağdaşıklık oluşturur. Sözcükler ve tümceler, ancak
eşdizimlikle bir metne dönüşürler. Örneğin aynı anlamsal alana dönük
olmaları nedeniyle ‘sokak’,
‘kaldırım’ ve ‘yol’ bağdaşıklık yaratır. “Anne” sözcüğünün eşdizimlerinden biri büyük bir olasılıkla “çocuk” olacaktır. “Okul” ve “öğrenci” sözcükleri görünürde
birbirleriyle ilişkili olmamasına rağmen “eğitim” ile
ilgili konularda birlikte görülmelerinden dolayı bağdaşıklık etkisi yaratır.
Nazan ve Raşel, Madam Sara’nın terzi dükkanında
çalışan on dört yaşlarındaki iki kızdır. Babası olmadığından annesine bakmak zorunda kalan
Nazan, yaşı çok küçük olmasına karşın, mahalledeki Nigar Abla gibi
tanımadığı erkeklerle görüşerek para kazanmak zorunda kalmıştır. Eşini kaybettikten sonra ancak
anılarla yaşamaya alışan Madam Sara’nın ve çocukluktan
genç kızlığa geçme sürecindeki Nazan ve Raşel’in KUŞATMA altındaki ömürlerinin hiçbir
zaman kolay olmayacağı bellidir.
Kuşatma’da kadınlığın ne tür eşdizimsel görünümlerle okura aktarıldığını ortaya koyabilmek için Madam
Sara, Nazan, Raşel ve Nigar Abla karakterlerinin
çevresinde gerçekleşen olaylardan ve bu karakterleri
çevreleyen varlıklardan yola çıkılarak bazı anahtar kavramlar belirlenmiştir. Bunlar; çocukluktan genç kızlığa doğru büyümek, genç ve güzel
olmak, yaşlanmak, kadınlara dönük varlıklar ve kadınlara dönük eylemlerdir.
Çocukluk: Zayıflık
Kuşatma öyküsünde çocukluğun kendisi değil geçip gidişi anlatılır. Yoksullukla çevrelenmiş çocukluk, bir an önce tamamlanması, bitirilmesi
gereken bir süreç olarak vardır. Bir hastalık gibi, bedenden atılmalıdır.
Kızlar büyüyüp evlenmeli, yaşamlarını kurtarmalıdırlar.
Kuşatma’da çocukluk bedensel ve ruhsal zayıflığı çağrıştırır. Çocuklar iyi beslenemedikleri
için zayıftırlar; zayıflıkları onların ruhsal bakımdan güçsüz oldukları düşüncesiyle uzlaşır.
“Pazen
kundaklıklarını sana iç gömleği yaptım,”
diyordu annesi, kuş kadar canın var. Yalnız bir boy ( 90)”.
“Ensesinin inceliğini eliyle kavradı Nazan’ın (89)”.
Öyküde
betimlenen çocuk Nazan ve çocuk Raşel zayıf
görünümleri nedeniyle okurda merhamet uyandırırlar.
Büyümek: Bedensel Olgunlaşma, Kabulleniş, Sorumluluk,
Evlilik
Büyümek, Kuşatma’da bedensel olarak değişime,
ruhsal olarak ise durgunlaşmaya, suskunlaşmaya, teslim olmaya dönük
betimlenir.
Kız çocuğu büyürken bedenine yabancılaşır, ruhsal olarak sıkıntıya düşer, toplumsal olarak ise
sorumluluklarının arttığını düşünür. Kuşatma’nın Nazan’ı bunların tümünü yaşar:
“Duvardaki aynanın önünden geçişlerinde sıkça bakar olmuştu kendisine. Bakışları hiç görmediği birini tanımaya çalışan araştırıcı bakışlardı. Bel çukurundaki derinlik çocuklara
özgü düzlüğünü yitiriyordu. Akşamüstleri kapı önlerinde, çoğunluk yaşıtı kız
arkadaşlarıyla salt
kendilerinin duyacağı tekdüze
konuşmalara dalıyordu. Sabahları yatağından kalktığında, iş yapan annesini, suskun, uzak izliyordu (74)”.
Kuşatma’nın iki küçük kız karakteri Raşel ve Nazan, Madam Sara’nın yanında
çalışırlarken dünyayı öğrenir, bir yandan büyürler. Büyümek, heyecan verici olmaktan
çok korkutucudur. Ergenlik dönemine girmeleri sancılıdır; bedenlerine yabancılaşırlar, çevrelerindekiler onları
dikkatle inceler, onlar bu incelemelerden rahatsız olurlar. Kızlar, büyümekten
korkar ama bunun kaçınılmaz olduğunu da hemen anlarlar.
“Artık kızı
büyümüştü, eskisi gibi kolay gülmüyordu, dalgındı (76)”.
“Büyüdüklerini,
güzel olduklarını, bacaklarındaki, kemikli, hâlâ çocuk dizkapaklarının kusur
olmadığını biliyorlardı gittikçe. Gerçi
Nazan, göğüslerinin önleyemediği büyümesini sırtını eğik tutarak kapamaya çalışıyordu ama, bunu arada unuttuğu da oluyordu. Çocuktu, bir utançta
direnemeyecek kadar unutkandı ( s. 50)”.
“Bomba
bunlar anam!” diye bir uyarı duyunca Nazan’ın gövdesi yeniden bükülüyordu. (s.
51)”.
“Göğüslerini sevmiyordu Nazan;
bacaklarının çocuk inceliğine inatmış gibi artıp taşan göğüslerini. Raşel sarışındı. Saçları arap kıvırcığı olduğundan onu tasalandıran tek şey saçlarının önlemez kabarmasıydı.
Giyimlerinin eskiliği, uydurmalığı daha üzüntü olmamıştı onlara. Birinin saçı, öbürünün göğüsleri, kopamadıkları çocuklarına
yakışmadığından tek tasalarıydı (s. 51)”.
Nazan ve Raşel süreğen olarak evlenecekleri gün için
hazırlanırlar; çocuk olduklarını duyumsayamazlar.
“Büyüyecek elbet. Evlenecek, benim
kızım elbette iyi günler görecek. Ben böyle oldum, diye o da bunları çekecek değil ya!” (79)
“Çocuktur, büyüyünce bilekleri dolar.”(85)
“Evlenmeden kadın olmaksa çaresizin çaresizi
bir durumdu. Dertlerine, sıkıntılarına göğüs gereceği bir evliliği, yarım yamalak giydirip süsleyeceği bir çocuğu
olmayacaktı.(61)”.
“Evlenmeden kadın olmaksa çaresizin
çaresizi bir durumdu. Dertlerine, sıkıntılarına göğüs gereceği bir evliliği, yarım yamalak giydirip süsleyeceği bir çocuğu olmayacaktı.(61)”.
“Nigar kız
değildi ya, buydu demek ışığını alıp götüren. Güzelliğine yansıyan bir uzaklık, bir şaşkınlıktan ötürü kimseler ona soru
sormaz, ayıplamaz olmuştu.
Mahalledeki anneler oğullarına ondan “Zavallı Nigar, yazgısı kötüymüş” diye söz ediyorlardı (62)”.
“Annem de dedi, evlendin mi memurdan filan
olsun diye. ( 81)”.
“Büyüyecek
elbet. Evlenecek, benim kızım elbette iyi günler görecek. Ben böyle oldum,
diye, o da bunları çekecek değil ya.
Vardır bunun da bir umarlı yanı canım. Tanrı’ya karşı çıkmak olmasın, ben mutlu olmadım
mı hiç? İkide bir sıcak, güzel düşler kurmuyor muyum? Nazan, babası
huyunda olan, babasının işinde olmayan
biriyle evlensin (79)”.
Büyümek,
dünyanın kötülüğüne boyun eğmektir. Nazan bir adamla buluşur, ondan para almak için adamın her
türlü tacizine göz yumar. Pişman olmaması
gerektiğini, artık büyüdüğünü düşünür. Kabullenmeli ve sessizce boyun
eğmelidir.
“Hiç ses edemem, rezil olurum. Artık büyüdün demezler mi? Koca
kızsın, on dört yaşında,
bilerek, isteyerek olmuştur her ne
olduysa… Eteğini dizlerine çekti (90).
Büyümek,
sorumluluk almaktır. Evi geçindirmektir:
“Nigar Ablalar kat alıyorlarmış, ben de sana kat alacağım. Hem sen gençsin. Düğme dikmezsen genç olacaksın. Ben Beyoğlu’na çıkacağım, para
kazanacağım. Nigar Abla ne yaptıysa yaparım.
Burda durmakla olmuyor. Saniye de çıkacak, konuştuk onunla (77)”.
“Demek ki Nazan büyümüştü gerçekten evin geçimine
katılmanın ciddiliğini kimse
yadsıyamazdı onların semtlerinde ( 49)”.
Nazan’ın annesi, büyüyen kızına destek
olur. Madam Sara ise yanında çalışan Raşel ve Nazan’a kol kanat germiş ve onların üzülmesine engel olmaya
çalışmıştır. Ne Nazan’ın annesi ne de Madam Sara, Nazan’ın mutluluğunu sağlayamazlar. İyi eğitim almamış olan Nazan, geçimini sağlayabilmek, annesine bakabilmek için
başka erkeklerle çocuk yaşta görüşmek zorunda kalacaktır. Mahalledeki
Nursel Abla’yı örnek alır. O Beyoğlu’na çıkıp para kazanır, evin geçimini sağlar. Mahalleli geçim için çalıştığını bildiğinden onun yaşamına merhametle bakar.
Gençlik ve
Güzellik
Kuşatma öyküsünde kadınlığın gençlik ve güzellikle olumlu
biçimde ilişkilendirildiği görülür:
“Ne güzeldi Nigar abla bir zamanlar (59)”.
“Düzgün,
ince, ufacık elleri vardı. Yukarda çalışmaya başladıktan sonra, giyimleri daha başka yakıştırır olmuştu kendisine (59)”.
Örneklerde
de görüldüğü gibi Kuşatma’da gençlik ve güzellik hep
geçmişte kalmış bir süreç olarak betimlenir.
Yaşlılık
Kuşatma öyküsünde yaşlanmak, hastalık ve şişmanlıkla eşdizimlilik ilişkisi içindedir.
Kuşatma’da yetişkin kadınlar geçmişlerindeki mutlu günleri anımsarlar.
“Eğlenmek, günü gün etmek gerek meme
altları katmerleşmeden (s. 55)”.
“Madam Sara’nın taşan kalçalarına az gülmezlerdi (
46)”.
“Apartmanlarının her penceresi aydınlığa açılıyordu. Orda kendi gibi
saçları demir bükücülere sarılı, gözleri şiş kadınlar, taşkın göğüs arası çizgileriyle terleyerek
duruyorlardı. Kapayamadıkları sabahlıklarının önlerinden, mavi damarları yol
yol beliren, şişman ak bacakları görünüyordu ( 80)”.
“Kadınların gereksindiği şeyler o denli çok ve dağınıktı ki, sırasında Madam Sara bile
düğümlenmiş varislerini unutarak, alışverişi karşılamak için, seğirtip duruyordu dükkanda (44-45)”.
Eşlerini kaybetmeden önce Madam Sara da,
Nazan’ın annesi de mutlu olduklarını düşünürler. Kocaları öldükten sonra yaşama küsmezler ancak yaşamlarına başka bir erkeği de almazlar; bu nedenle yaşlandıklarını düşünüp yaşamdan beklentilerini düşürürler. Umutları yoktur gelecekten
ama karamsar da değillerdir. Geçmişlerine sığınarak ayakta dururlar.
Kadınlara Özgü
Eylemler
Füruzan’ın Kuşatma öyküsünde kadınların daha çok yaptığı ya da kadınlara daha çok yakıştırılan eylemler bulunur. Çamaşır asmak ev temizlemek, kilo vermek, çay
koymak gibi.
“Bahçede
serilmiş sedir yüzlerini çırparken başına bağladığı örtü kayıyor, kumral saçları dağılıyordu (60)”.
“Nigar Abla,
geceleri ufak tefeğini yıkayıp asmaya çıktığında incecik naylon çoraplarıyla
sutyenlerini sıkı sıkı yan yana karıştırarak
asardı (59)”.
“Dükkanın camlarını parlatan Raşel eteklerini toplayıp iskemleden
indi. (s.46).
Öte yandan
yalnızca kadın bedeninde yapılabilecek ve ona yakıştırılabilecek eylemler de
betimlenir:
“Raşel sırtından aşağı inen saçları savura savura cam çevrili tezgahına yöneldi (s.
46).
“Bilirlerdi,
yazsa püfür püfür aydınlık giyimli, kışsa çoğunluk kürklü bir kadın olurdu içeri giren. (48)”.
“Nazan’ın
annesi saçını düzeltmişti (65)”.
“İzak’a iyi para götürmüştü evlendiklerinde. Çukur bir bel,
gök mavisi gözler ve dükkanın drahoması
(53)”.
“Ne o kilo vermişsiniz, ben görmeyeli.”
“Ah demeyin
Madam Sara. Sahi mi, inanayım mı? Onca perhiz, onca saunadan sonra gene de
sanmam. Hala korseleri atamadım,
biliyorsunuz (s.48)”.
“Yıllar
geçtikçe kadınlığını yitirmişti. Her sabah kalkıp çay koyduktan sonra, masayı toplayıp işbaşı yapıyordu (63)”.
“Kızının çocuk boynu üstündeki sarı ince
saçlarını görmek iş yaparken içini süsleyiverirdi. Gençliğinin, hızla taşkın göğsüne doğru yükseldiğini açık
seçik duyardı (68).”
“Epeydir saçlarını bir firketeyle ensesine topluyordu.
(63)”.
Kadınların eylemleri,
gündelik yaşamla iç içe, her gün yinelenen daha
çok temizlikle ilgili eylemlerdir. Öte yandan kadınlara dönük eylemler,
güyünmekten, süslenmeye varan inceliklerle örülüdür.
Kadınlara Özgü Eşyalar Giyim ve
Süs Eşyaları
Nazan, Raşel ve Madam Sara bir terzi dükkannda
çalışırar. Müşteriler de kadındır; dolayısıyla bu
dükkanda kadınlara özgü pek çok giyim ve süs eşyası kendine yer bulur.
“İbrişimlerin, dantellerin, grogrenlerin yığıldığı raflardan yana bakmadı (s.46)”.
“Çeşit, her biçim kemer, piko, plise, düğme, bayanların zevkine uygun son moda bijuteri, çorap çekilir diye
koca bir tabelada asılıydı. Erkeklere
gerekli tek şey
satılmayan bir
dükkanda ne işi olabilirdi delikanlıların.(46)”.
“Kemer yapmayı, zımba açmayı falan
biliyordu, ama aynı şeyleri Raşel de biliyordu. Üste o piko için kumaş hazırlamayı da bilirdi. Gerçi dükkanı tek Raşel de yönetemezdi. (44-45)”. uydu demek ışığını alıp götüren. Güzelliğine yansıyan
birK
“Dantellerin
ibrişimlerin kadınları da sabah dokuz buçukta zaten alışverişte olmazlardı (s. 52)”.
“Çantayı açıp kapamak, kapanırken çıkan
çıt sesi çok hoşuna giderdi. Daha topuklu pabuç giymiyordu ama kırmızı çantası gerçekten bir kadın
çantasıydı. Yadsınacak bir yönü vardı bu tat almanın. Hem ürküttüğü bir büyümenin başlangıcındaydı, hem de çantanın
kapanış sesi, incelik gerektiren açılışı hoşuna gidiyordu. Omzuna onu astığından beri de küçük adımlar atar
olmuştu. Bazen de başını saçı önüne düşmüş gibi arkaya atıyordu (53)”.
“Kadın eşyası demek süslenmektir (s. 55)”.
“Madam Sara boncuklu çantasını aldı. Ne de olsa bazı
inceliklerle bürülüydü satışları (55)”.
“Tek pudrasını çıkarıp yanaklarından
geçirdi. Göz kapaklarını yeşil boyayla koyulttu. Rimelini tükürükledi, kirpikleri
tek tek ayrılıp kara kara durdular. Küçük
aynasını ileri uzattı (…). Dudaklarına çilek
rengi, açık bir boya sürdü. Önce dudak çevresini sonra içini doldurdu
boyayınca. Gözlerine yeşil boya yakışmıştı. Saçlarını tersine tarayıp
kabarttı. Sütyeninin boğduğu et yerlerini belirten yün bluzunu yerleştirdi eteğinin içine. Gümüş tokalı
rugan pamuçlarını çekti
tezgahın altından. Terliklerini
çıkardı, giymek için eğildi. (56)”.
“Nazan ‘Çeşit’ yazılı mavi dükkan gömleğini çıkardı. El örgüsü kazağının üstüne bir hırka geçirdi. Yakasının
kadifesi yenmiş, dokuması gevşemiş paltosunu da giydi. Saklanmaz bir küçülmeyle
giyimleri kolundan, eteğinden çekiyor,
yerleşmiyordu üstüne (87)”.
“Akşam elektrikleri de yandı mı, dört
bir yana uzanırdı yüzüklerin,
bileziklerin pırıltısı (47)”.
Öykü bir
kadın terzisinde geçtiğinden, bir
kadının dünyasındaki pek çok süs eşyası, giyim
nesnesi ve bunların nasıl kullanıldıkları öğrenilir. Tüm bu varlıklar erkeklerin
bilmediği, belki de öğrenmek istemediği fakat daima merak ettiği bir dünyayı oluşturur. Füruzan kadınların tarafını erkek
okuruna da tıpkı kadın okuruna açtığı gibi açar. Beauvoir “Kadın doğulmaz olunur” der. Füruzan, kadın
okuruna güçlü bir kadın olmanın yanı sıra kadınlığın inceliklerinden de vazgeçmemek
gerektiğini sezdirir.
Sonuç: Kadınların tarafı
zor ama renklidir.
Çocuk olamayan kızlar,
büyümekten korkan genç kızlar, yaşlandıklarında
geçmişe sığınıp günü yaşayamayan
kadınlar... Her türlü olumsuzluğa karşın inceliği, süslenmeyi, gülümsemeyi, yaşama iyi bakmayı, güçlü durmayı bilen
kadınlar…
Füruzan, yazdıklarıyla kuşatma altındaki kadınları daima mücadeleye çağırır.
Kuşatma öyküsünü çocukluk, büyümek,
gençlik ve güzellik, yaşlılık, kadınlara özgü eylemler ve kadınlara özgü varlıklar odağında eşdizimsel bir çözümlemeyle elden geçirdiğimizde tüm olumsuzluklara karşın kadınların yaşamının renkli olduğunu anlarız. Kadınlar, çocukluktan başlayarak yaşamın zorluklarıyla baş etmeye çalışırlar; buna karşın çevrelerini büyük bir dikkatle
renklendirir, yanlarındaki insanların sıkıntılarını hafifletmeye çalışırlar.
Füruzan
Kuşatma öyküsünde, mücadeleci ve zarif
kadınlarını, tüm dünya için ilham verici olabilecek olan kadınların tarafını, somut betimlemelerle
okuruna deyim yerindeyse göstere göstere
anlatır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.