11 Ocak 2011 Salı

MANZARADAN PARÇALAR- EDEBİYAT- FUTBOL

Şu sıra elimde Orhan Pamuk'un "Manzaradan Parçalar"ı vardı. Orhan Pamuk'un anılarından, gezilerinden, yazma süreçlerinden izler taşıyan bu güzel kitap  altını çizdiğim cümleleri, kıvırdığım sayfa uçlarıyla yorgun, yıpranmış ama yaşanmış bir kitap olarak rafa kaldırılacaktı. (Evet, kitapları hırpalayarak okuyanlardanım. Evet, istisnalar hariç altını çizdiğim cümleleri olmayan kitapları içimde çokça yaşamış saymıyorum.) Manzaradan Parçalar'da altını çizdiğim o kadar çok cümle oldu ki bu kitap üzerine bir yazı yazmanın kaçınılmaz olduğunu düşündüm.
 Yazacağım yazının içeriğini belirlemek oldukça güç olacaktı çünkü bu bir roman, öykü ya da şiir kitabı değildi; öyle olsaydı bir bakış açısı belirleyip tüm yazıyı o cenahtan yazabilirdim! Deneme rengindeki kitaplar üzerine yazmak zordur; kitabın içerdiği her yazı başka bir ufuk başka bir pencere verir yazı yazma niyetlisine; kafa karışır, kararsızlık hali yazıcıyı yazmaktan hepten vazgeçirebilir.Manzaradan Parçalar'da Orhan Pamuk'un futbol üzerine söylediği birkaç söz, bu kitap için yazılacak bir yazı için çıkış noktası oluşturabilir, diye hiç düşünmemiştim ama beklenmedik bir şey oldu. Akşam saatlerinde televizyonda Galatasaray'ın yeni stadının reklamını verdiler. İlk bugün mü verdiler ben mi yeni gördüm bilemiyorum ama reklamı  ilgiyle izleyişim beni şaşırttı, biraz da sarstı.  En çok altı yedi sene öncesinde iyi bir taraftar olduğumu anımsıyorum ama  şimdilerde futbola ilgim  kalmadı.  Beni heyecanlandıran ne olabilirdi bu reklamda? Çocukluğum,  80'lerde Galatasaray'la ilk tanışma zamanlarım.
Fransa'da öğretmenlik görevi yapan bir babanın üç çocuğu olarak biz ülkesini seven, tanıyan ve özleyen Türk çocuklarıydık.  Televizyonda Mozaique isimli bir müzik-eğlence programı dışında (Bu programda Fransa'da yaşayan farklı milletlerin sanatçıları konuk edilirdi. Birkaç kere Nükhet Duru, Nilüfer gibi zamanın pop şarkıcıları davet edilmişti, anıımsadığım kadaryla.) Türkiye ile ilgili pek bir şey duymazdık.   Avrupa takımlarıyla maç yapan Galatasaray vardı bir de ... Atılan gollere dair ölçüsüz sevincimiz bir futbol takımından çok Türkiye içindi. Ülkeye döndükten sonra da süren Galatasaray sevgisi biz kardeşlere hep aynı büyük sevgiyi, yurt sevgisini anımsatıyordu sanırım. Artık futbolla ilişkim yok. Ne bir maç izliyor ne de sıkıcı futbol yorumlarını dinleyebiliyorum.  Edebiyatın  aşırı hassasiyet kazandırma özelliğinin, gürültücü ve iri  duyguları besleyen bir spor olan futboldan beni zamanla uzaklaştırdığını düşünürdüm; bu düşüncemi de yüksek sesle ifade edemezdim çünkü futbolla arası oldukça iyi yazarlar, şairler, okurlar tanıyorum.  Şimdi bu itirafı hangi cesaretle yapıyorum? Tabii ki Manzaradan Parçalar kitabındaki Orhan Pamuk söylemlerinin verdiği cesaretle... Futbola ilgisini kaybeden  bir yazarın aşağıdaki ifadelerinin devamını ve daha fazlasını Manzaradan Parçalar'da bulabilirsiniz.

"Futboldan nasıl uzaklaştınız?
Kendimi gitgide daha çok yazarlığa verdim. Sonra 1980'lerin ortasında Amerika'dayken ne Türk futbolu işitiyordum ne de kupalardan haberdardım. Milli maçlar da hep kötü sonuçlar getirirdi. Hep kaybediyorduk. Bu yüzden o yıllarda Türkiye'nin futbol kahramanları hep kalecilerdi... Bizi milli felaketlerden kaleciler kurtarırdı. 1980'lerin sonunda Kara Kitap'ı bitirmek için Türkiye'ye döndüğümde futbola olan ilgimin sona erdiğini  de fark ettim... Bana futbolu sevdiren ailem, babam, ağabeyim, herkes dağılmıştı; cemaatin dışına düşmüş, yalnız bir romancı olmuştum. Futbol herkesle birlikte- din gibi- tadına varılacak bir şey. Yalnız bir romancının tesellisi, eğlencesi bile olamaz. (s.55)"

Belki bu yazıyı okuyanlar futbol sevgisinin edebiyat sevgisini gölgelemeyeceğini  savlayabilirler; savlarında da haklıdırlar.  Sartre İmgelem'de bağlamlarımızı belleğimizde öznel yollarla oluşturduğumuzu, aslında kavramları temsil eden nesnelerden çok onlara yüklediğimiz anlamları önemsediğimizi söylüyordu. Edebiyat kimilerince  bazı özellikleriyle kişiyi futboldan uzaklaştırabiliyor; erik, kivi, vişne gibi ekşi tatların baskın tat krallığına mest olanların muzun durağan tadına sırtını dönmeleri gibi...
Manzaradan Parçalar edebiyata, İstanbul'a, New York'a, Venedik'e, berber dükkanlarına, asansörlere yeni pencereler açıyor. Deneyimlerle dolu bu kitap belki sizi de bazı vazgeçişlere belki yeni tanışmalara davet edecek.  Yeni pencerelere o zaman!

4 yorum:

  1. ortaokul yıllarında sıkı bir galatasaray taraftarıydım (ilk 11 ve tüm detayları bilirdim hatta kolaj yaptığım bir GS panom vardı) hiç bir zaman 'fanatik' olmadım ama o yıllarda okuduğum kız okulunda özellikle avrupa maçları öncesi/sonrası (gs'nin başarılı olduğu yıllardı) sarı-kırmızı çorapları üst üste giyip teneffüslerde bayraklarla halay çektiğimizi çok net hatırlıyorum. Halen galatasaray'lıyım ama artık takım tutmaktan ziyade (teknik direktör kim desen söyleyemem) çocuklukta yaşadıklarımın bir tortusu olarak anı reyonumda yerini alan bir imgeye dönüştü cimbom. futbol ve takım taraftarlığının aidiyet ihtiyacına ve ait olunan grupta yaşanan bir bütünleşme, aynı zamanda da karşı tarafı yenebilmiş (o yıllarda avrupa'da kazanılan başarılar) olmanın verdiği tatmin duygusunun eurovizyon'la da benzerliği olduğunu söyleyebiliriz. (tabii futbolda yarışan sadece milletler değil, her ülkenin kendi içinde benzer ama farklılaşma gösteren tarafları da söz konusu)
    ali sami yen'e veda oldu bu da :))

    YanıtlaSil
  2. ek not: gözlemim genelde kızlar babalarının takımını tutuyor, erkekler ise çoğunluk yine baba tarafında olsa da bazen idealize edilmiş karşı tarafın etkisiyle(babanın zıttı dayı, bakkal amca, kumsaldaki mısır satan abi, kankanın babasının maça götürmesi) farklı takıma geçenler de olabiliyor. O yaşlarda (6-16) fikrini değiştirmeye kalkışana 'dönek' denirdi.

    YanıtlaSil
  3. Ciddi bir mikroptan kurtulmuşsunuz. Tebrik ederim.

    Futbol nefretim daha çok politik ve ekonomik nedenlere dayanır. Franco'nun ihtilali ve üçüncü dünya ülkelerinin futbol düşkünlüğünü düşünün..Spor olmaktan çoktan çıkmış bir olayı günümüzün Türkiyesinde bir uyuşturucu olarak da görürüm.

    Futbol eroin, futbolcular asalaktır.

    Orhan Pamuk, Kara Kçtaptan beri takip etmediğim bir yazar. biraz geç kalmışım itiraf ediyorum. ama bu kitabını da okumayacağım. Çünkü içinde futbol var.
    Bu yorumda faul varsa gösteriverin sarı kartı.. :)

    YanıtlaSil
  4. :)))
    ''Haline bakmaz, Hasan dağına oduna gider'' der annem, benim hallerimde olanlar için. Pes ediyorum efendim, beni diskalifiye ediniz :)

    Bahsettiğiniz yazıdan önce Tarkovski yazısı bekliyorum ona daha önce söz vermiştiniz. Mesleğim gereği unutmamak gibi bir takıntım var bilesiniz :) Sonra da yazarların sevilmeme nedenleri üzerine bir ders alabilirim sizden. Ihlamur içiniz. (Konumuzla ilgisi yok hastalıktan yeni kalkanlara hep böyle denir)

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

KİRALIK KONAK: EDEBİYATIMIZIN ÖZGÜR KADIN DÜŞMANLIĞI

Bizim edebiyatımızda kadının görünme biçimi başlı başına bir sorundur. Halk şiirinde ve divan şiirinde ideal kadın edilgin ve suskundur. Ta...