29 Kasım 2011 Salı

Alışkanlık/Proust-Beckett

Beckett, Proust'u anlattığı kitabında alışkanlık için şöyle diyor:
"Belleğin yasaları, alışkanlığın daha genel yasalarına bağımlıdır. Alışkanlık, bireyle kendi organik tuhaflıkları arasında varılmış bir uzlaşıdır, durgun bir dokunulmazlığın güvencesi, bireyin varoluşunun paratoneri."
Yaşam alışkanlıklarımızın toplamıyla oluşuyor. Yemek yemeye alışıyoruz, giyinmeye, okula, işe gitmeye, yaşadığımız yere alışıyoruz. Kısaca yaşamaya bile alışıyoruz; bundandır ölüm korkumuz. Ölünce neye alışacağız, bunu bilmiyoruz.
Alışkanlık sinsice yaşamımızı ele geçiriyor da biz neden fark edemiyoruz?  İyi düşünürsek alışkanlık edinmenin aşamalı olduğunu,  bu aşamaları tamamlamak zorunda olmadığımızı anlarız. İşte alışkanlığın bence aşamaları:
1- Sarsılma/Şok: Karşımıza çıkan yeni durum/olay/kişi/yer/varlık vs. daha önce bildiklerimize uymadığı için sarsılırız ve çoğu kez tepkimizi gizleyemeyiz. Güleriz, korkarız ya da her ikisini birden de yaparız.
2-Eşitleme: Yeni olanı benimseme zorunluğumuz varsa, ondan uzak durmanın bize bir yarar getirmeyeceğini düşünüyorsak onu kendimizle eşitleriz. Böylece onunla etkileşime hazır oluruz.
3- Ayırt etme: Eşitlendiğimiz yeniliğin bize niçin yeni geldiğini ayırt etmek için çaba harcarız. Zaman geçtikçe ayırt edici bulduğumuz niteliklerle "yeni" olan, "tanıdık" duruma gelir.
4- Alışma: Tanıdık olan, ne olduğunu ve ne olmadığını bilmediğimiz bir şeye alışmak artık zor değildir. Onun varlığı sarsıcılığını yitirmiş olumlu/olumsuz sıradan bir şeye dönüşmüştür.
5- Benimseme/Geçici Benimseme: Alıştığımız durum/olay/kişi/yer/varlık  vs. eğer o olmadan önceki "ben"e eklemlenebiliyorsa onu benimseriz, kendimize katarız. Yeni alışkanlık "öz" benliğimize ters düşüyor, ona eklemlenemiyorsa  onu geçici olarak benimseriz, ilk fırsatta da onu terk ederiz. Benimseme de  geçici benimseme de insanı rahatlatır.
Aşamaları okumak bile yorucu görünüyor. İnsan alışkanlığı benimseyip kurtulmayı istiyor öyle değil mi? Sigarayı bırakamamak, iyi gelmeyen bir arkadaştan vazgeçememek, yaşadığı kentten ayrılıp dünyayı görememek... Tüm bunların nedeni bu! Alışkanlıklara boyun eğmek tekrar tekrar aynı hayatı yaşamak demektir. Oysa hayat biricik ve uzundur; dilediğimiz biçimde onu yeniden yeniden tasarlayabiliriz.
Beckett, alışkanlığın algımızı körleştirdiğini düşünüyor ve "Tehlikeli bir yaşam sürün!" diyor. Yani alışkanlıklara hayır!  Bizi hep şaşırtan, sarsan, değiştiren, yeni baştan yaşatan yenilikler bulmalıyız. Bu yenilikler motosiklete binip dünyayı gezmek ya da banka soymak gibi aklın ve bireysel ahlakın sınırlarını zorlayan şeyler olmak zorunda değildir.  Tehlikeli yaşamdan kasıt alışkın olmadığımız hayatlara, deneyimlere, kişilere ve nihayet kitaplara kapımızı açık tutmaktır. Hayat maceradır çünkü. Eskiler ömür için macera-yı hayat derlerdi...
Alışmak ama neye? Alışmak ama neden? Yaşama biçimimizden bunca emin olmak, hayattan emekli olmak değil midir? Hayattan emekli olabilir miyiz? Ölünce evet, ama yaşarken değil.
Hepimize, alışkın olmadığımız güzel hayatlar diliyorum!

2 yorum:

  1. Beckett'in suçu yok. Suç hayatta. Hayatın da suçu yok, suç insanda. İnsanın da suçu yok, suç seçimlerin direttirilmesinde. Direnmenin faydası yok, suç sonu başından belli seçimlerde. Seçimin suçu yok, suç alışkanlığımız yönündeki seçimleride. Alışkanlığın suçu yok, suç ona alıştıranda. alıştıranın suçu yok, suç alışanda. Alışan kim? İnsan. İnsan kim? Beckett. Beckett kim? Alışmayan. O halde suç kimin?

    YanıtlaSil
  2. Ben 21. yüzyıl insanının ölmek üzere olduğunu düşünüyorum öyleki yaşmaya devam eden tek şey alışkanlıklar. Bilinç kendine dönerse insanlık kitlesel bir çöküş yaşayabilir ki bu yeni insanlığın ilk adımı olacaktır.

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

KİRALIK KONAK: EDEBİYATIMIZIN ÖZGÜR KADIN DÜŞMANLIĞI

Bizim edebiyatımızda kadının görünme biçimi başlı başına bir sorundur. Halk şiirinde ve divan şiirinde ideal kadın edilgin ve suskundur. Ta...