13 Nisan 2016 Çarşamba

YOKSA BİZ BU DÜNYADAN DEĞİL MİYDİK? ORHAN VELİ

Dünyada mutluluğu bulmak çok eski bir arayış. Bu yazıda Türkçe şiirin en iyimser şairlerinden olan Orhan Veli’nin bize dünyada mutlu olmayı nasıl öğrettiğini açıklamaya çalışacağım. Ama önce mutluluk nedir, bunu düşünmeliyiz.
Socrates’in öğrencisi Antishenes (M.Ö.444-368), mutluluğun her türlü bağdan kurtulmuş içsel bir özgürlükle gerçekleştiğini söylüyor. O halde mutluluk için istenilecek tek şey erdem, mutsuz olmamak için kaçınılacak tek şey ise  erdemsizliktir. Çünkü erdem, dünya için sorumluluk almayı öncelerken öte yandan dünyadaki yaşama sevincini yitirmemeyi gerektirir.
Antishenes tıpkı hocası Socrates gibi ancak bilgiyle elde edilebilen erdemin mutluluğun kaynağı olduğunu söylüyor. Bilgisizler, erdemsizler mutlu olamıyor öyleyse.
Socrates’in başka bir ünlü öğrencisi olan Aritippos, her davranışımızın nedeninin mutlu olmak istemek olduğunu söylüyor. Yaşama amacımız hazdır. Bizim haz dediğimize  Yunanlılar hedone, diyor, hedonizm de hazcılık demek. Haz almakla, hazzın kölesi olmak arasında fark var. Bunun için yaşamaktan alabildiğine haz almak, ancak ölçüyü kaçırmamak gerekir, diyebiliriz.  Akıl insanın sonsuz isteklerine karşı koymalıdır. Haz almadan yaşamak olanaksızdır; hazların ya da yaşamanın kölesi olmak ise ruhumuzu tutsak  eder. Bazen acılara katlanabilmek bazen ölümü göze almak gerekir başka insanların mutluluğu ya da dünyanın mutluluğu için. Bunları  yapmak da haz verir; çünkü erdemlicedir. Akılla olgunlaştırdığımız haz, bizi neşeli olmaya, iyimser olmaya ve yaşamdaki güçlüklere karşı dayanıklı olmaya götürür.
M.Ö. 3. Yüzyılda Epiküros tarafından felsefe okuluna dönüştürülmüş olan hazcılık bedensel hazla karıştırılır. Hazcılıkta esas erdemle biçimlenen  neşelilik, üretkenlik ve iyimserliktir. İnsan bu üçünü elde ederse mutlu olur.
Freud, süper ego kavramıyla hazlarla aklı nasıl uzlaştırdığımızı açıklar. İnsan yaşı ilerledikçe kendi dizginlemeyi, böylece olgunlaşmayı başarır. 
Öte yandan haz, dilimizde olumsuz anlamlar kazanmıştır. Oysa haz, yaşamın tadı tuzudur. Elma yerken, bir ağacın altında uzanırken, sevdiğimiz insanlarla sevdiğimiz  kitaplar üzerine konuşurken haz duyarız, mutlu oluruz. Kötü bir yemek yediğimizde, kirli havaya maruz kaldığımızda, borçlarımızı ödeyemediğimizde yaşamın bütün hazzını yitiririz. Fakat bütün bunlar yaşamda olur; yani haz aldığımız ve almadığımız anları birlikte yaşarız. Önemli olan haz almadığımız durumların ardından haz alabilir konuma geçip geçemediğimizdir. Yani iyimserliğimizi koruyabilme gücülümüzü ne ölçüde sürdürebildiğimiz önemlidir. Yoksa hepimiz depresyona giriyoruz, toplumsal olaylar hepimizin içini acıtabiliyor, isyan ediyoruz, üstelik çok az şeyi değiştirebiliyoruz.  
Erdem, haz almakta ölçülü olmaktır. Gerçek haz sürekli olandır. Sürekli olan hazza bilgelikle varılabilir. Bilgenin hazzı kendinden hoşnut olmakla başlar.

           BİLGİ  - ERDEM= HAZ X ÖLÇÜ

      Hegesias, hazcılığı kötümserliğe vardırır. Ona göre mutluluk kuruntudur. Acı, dünyada hazdan çoktur çünkü. Saf mutluluk yoktur, her mutluluğa acı karışmıştır. Öyleyse haz, erişemeyeceğimiz bir erektir. Yaşamın anlamını bulanlar, hazza ulaşanlar ancak bilgelerdir. Çünkü onlar erdemi erdem için isterler, erdeme başka bir yoldan ulaşmak istemezler. Erdem yaşamakla elde edilir; öyleyse yaşamanın içinde bir erdem vardır.
SİZİN İÇİN
Sizin için, insan kardeşlerim,
Her şey sizin için;
Gece de sizin için, gündüz de;
(...)
Alınlardan akan ter,
Cephelerde harcanan kurşun;
Sizin için mezarlar, mezar taşları,
Hapishaneler, kelepçeler, idam cezaları;
Sizin için;
Her şey sizin için.”

       Orhan Veli’nin şiirlerinde bu nasıl mümkün oluyor? Yani biz onun şiirlerini okuduğumuzda niçin mutlu oluyoruz? Çünkü o dünyadaki olumsuz durumlar ya da olaylara karşı bizim bağışıklık sistemimizi güçlendiriyor.
ROBENSON
 Haminnemdir en sevgilisi
Çocukluk arkadaşlarımın
Zavallı Robenson’u ıssız adadan
Kurtarmak için çareler düşündüğümüz
Ve birlikte ağladığımız günden beri
Biçare Güliver’in
Devler memleketinde
Çektiklerine.

Bir anneanne ya da babaanneyle aynı acıya üzülme, acılara sonuçsuz çareler bulmaya çalışmanın anlatıldığı bu şiir, artık olmayan bir anneanne ya da babaannenin yokluğuyla başa çıkma durumudur. Kaybettiklerimiz güzel hatırlamayı öğreniriz bu şiirle.
Ölüm, insanın karşılaşmak istemediği sonudur. Orhan Veli, onu görmezden gelmez; yine gülümseyerek ve normalleştirerek anlatır. Önemli olanın ölüm değil, nasıl insanlar olarak öldüğümüzle ilgilenir. Bakını Süleyman Efendi’ye

KİTABE-i SENG-İ MEZAR
II
Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için,
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin...

Orhan Veli için,  ölenin arkasında bıraktıkları hüzünlüdür ama kederli değilidir; ölüm yaşamın parçasıdır; hiç ölmeyecek gibi hırslarla yaşamak doğru değidir; yaşamı kaçırmamak gerekir, güzelliklerle yaşamak gerekir. 
Yoksul bir adamdır Süleyman Efendi. Matarası, tüfeği, torbası bile aslında çok değerlidir ve yaşamak için bunlar ona yetmiştir, gerisi teferruattır.  Bu dünyadan ayrılmak hepimiz için kötüdür; biz burayı severiz çünkü, bırakıp gitmek isemeyiz. Para pul, şan şöhret bir yere kadardır, önemli olan dostlarla, aşklarla dolu güzel bir yaşam sürmektir. Varlıklı insanlarla,  şöhret delileriyle, zalimlerle yarışmak derdiniz değilse bu dediklerim sizin için de anlamlıdır. Sizin varlıklı olmak, güç sahibi olmak gibi düşleriniz varsa zaten aynı yerde değilizdir. Orhan Veli’nin duruşu, bir tasavvuf ehlinin dervişaneliğinden pek  farklı değildir. Derviş Tanrı için vazgeçer güçten, paradan; Orhan Veli gibi modern dervişler ise insanlığın erdeminden, akılla sınırlandırılmış hazzın  erdeminden dolayı elinin tersiyle iter kötülüğü.
ÖLÜME YAKIN
“Ölürüz diye mi üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
Kötülükten gayri?

 Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz;
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz”

Orhan Veli, edilgin yaşamayı öğretmez. Savaşı, haksızlıkları görmezden gelmez kuşkusuz.  Fakat zalimin ettiğinden sakınamayan insana şefkatle bakmaktan da kendi alıkoymaz:

HARBE GİDEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk!
Gene böyle güzel dön;
Dudaklarında deniz kokusu,
Kirpiklerinde tuz;
Harbe giden sarı saçlı çocuk!

İyi bir şair savaşı övmez. Şair insanlığı sever, onun yıkımı, ölümü övmeye dili varmaz. Orhan Veli, savaşın hangi savaş olduğuyla ilgilenmez, cephlerde canından olacak, canı yanacak güzel çocukların endişesini taşır...
Tepkisizliği, adaletsizliği görmezden gelmez. Yoksulun halinden anlamayana, milletin derdine derman olmayan, narsizme tepki gösterir. Bu insanlarla alay eder:
CIMBIZLI ŞİİR
Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı;
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!

Orhan Veli, yaşamdan haz almayı öğütler. Düşünmek her zaman iyi değildir; çokluk  duymak, duyumsamak önemlidir. Hayat güzeldir. Hayatın güzelliğine dönük heyecanımızı yitirmemeliyiz hiç ama hiç:
NE KADAR GÜZEL
Çayın rengi ne kadar güzel,
Sabah sabah,
Açık havada!
Hava ne kadar güzel!
Oğlan çocuk ne kadar güzel!
Çay ne kadar güzel!

Aşk belasına düşmek de Orhan Veli şiirlerinde bir trajedi değildir. Öyle güzel anlatır ki kederi:

SEVDAYA MI TUTULDUM?
Benim de mi düşüncelerim olacaktı,
Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım,
Sessiz,sedasız mı olacaktım böyle?
Çok sevdiğim salatayı bile
Aramaz mı olacaktım?
Ben böyle mi olacaktım?

İnsanın yaşamın güzelliği karşısında egosundan vazgeçebileceğini söyler: Evkaftaki memuriyetinden istifaya da, eve ekmekle tuz götürmeye de, tütüne başlamaya, şiir yazmaya başlamaya da “güzel havalar” neden olur. Güzel havalar her derde devadır. Yaşamdan beklentisi yalnızca sevilmektir:

Istanbul’da, Boğaziçinde,
Bir fakir Orhan Veli’yim;
Veli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde

Bizim yaşamdan tek beklentimiz sevgiyken; çok kişinin öyle değildir. Pek çok insan başımıza imparator kesilmeye, emir verip demir kesmeye niyetlidir. Orhan Veli, kötünün kaybedecek bir şeyi olmadığından kötü olduğunu bilir. İyinin gücü, kırıp dökmeden olabilirse olur. Kötünün gücü ise kırıp dökmeyle olur ve kolayca olur. Orhan Veli, kötülere sitem eder ve asla onlardan olmak istemez. İşte erdem de buradan gelir:
GİDERAYAK
Handan, hamamdan geçtik,
Gün ışığındaki hissemize razıydık;
Saadetinden geçtik,
Ümidine razıydık;
Hiçbirini bulamadık;
Kendimize hüzünler icadettik,
Avunamadık;
Yoksa biz bu dünyadan değil miydik?


Dünya gözünüze kötü görünüyorsa, iyiliğin, kötülük yanında cılız kaldığını düşünüyorsanız; parada pulda gözünüz yok diye suçluluk duyorsanız; siz de bu dünyadan olmadığınızdan kuşkulanıyorsanız; Orhan Veli’nin ülkesine sığının.  O hepimizi, neşe erdeminden ördüğü dünyasında bekliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

KİRALIK KONAK: EDEBİYATIMIZIN ÖZGÜR KADIN DÜŞMANLIĞI

Bizim edebiyatımızda kadının görünme biçimi başlı başına bir sorundur. Halk şiirinde ve divan şiirinde ideal kadın edilgin ve suskundur. Ta...