31 Mayıs 2010 Pazartesi

Bir Edebiyat Dergisi:Sahaf

Bu yazıyı yazabilmem için üç yılın geçmesi gerekiyormuş anlaşılan... Sahaf'ın kendi özgün içeriğinin dışında Sahaf'tan hiç bir yerde yazılı olarak söz etmemiştim. Bunun nedenini tam olarak bilemiyorum. Sanıyorum nereden başlayacağımı bilememek bana böylesi bir açık etmeyiş durumunu dayatıyordu. Şimdi nereden başlayacağımı ve nerede bitireceğimi bilerek yazıyorum Sahaf''ı, dergi"miz"i....
Üniversite yıllarından beri farklı alanlarda kendini biçimlendiren dergileri okumayı, edebiyat dergilerine abone olmayı önemsemiş bir okuyucuyum. Dergilerde yazıları çıkan genç yazar ve şairlerin bir gün kitapları çıktığında "Ben onu dergilerdeki yazılarından biliyorum," demenin ayrıcalıklı hazzını çok yaşadım. Sevdiğim bir öykünün,denemenin yazarınının bir kaç ay sonra başka bir öyküyle, denemeyle karşıma çıkmasına ve aynı biçimde yazısını bana beğendirmesiyle sanki edebiyat dünyasının bilirkişisiymişim gibi (!) henüz yirmili yaşlarımdayken "Bu adamdan, bu kadından bak sonraları neler çıkacak," sözlerini hep ölçüsüz bir hazla söyledim. Eleştirmen olmak düşüm yoktu benim, ben edebiyat öğretmeni olacaktım daha ne! En büyük düşüm edebiyatla iç içe geçen bir ömrü yaşamaktı, seçtiğim meslek şimdilik bana bu şansı fazlasıyla tanıyor.


Yüksek lisansı çoktan bitirmiştim. Doktora derslerimin epeyce bir kısmını vermiştim, fakat  hala iki ders alıyordum Reha Alemdaroğlu Anadolu Lisesi'nde göreve başladığımda. Okula adımımı ilk attığımda yedi yıllık meslek aşkından hiçbir şey eksilmemiş bir edebiyat öğretmeniydim. Teferruata gerek yok, Okur-Yazar Topluluğu'nu kurmaya karar verdim. Çocukları toplayıp kitap konuşacaktık. Kendimce beğendiğim yazarların kitaplarını bir kavram odağında onlarla konuşacak onların yeni ufuklara yelken açmalarına destek olacaktım. Okur- Yazar Topluluğu kuruldu ve biz öğrencilerle  kitap buluşmalarına başladık. Bu güzel çocuklar okuduklarını son derece güzel anlıyorlar ve düşündüklerini rahatlıkla dile getirebiliyorlardı. Lise öğretmenliğinin en güzel yanı öğrencilerinizin müthiş bir muhalefet ruhunu biyolojik olarak içlerinde taşıyor olmalarıdır (Biyolojik etken sır değil, ergenlik ya da ilk gençlik çağı). Okur en güçlü muhaliftir. "Her şey"e karşı çıkan 15-18 yaş insanları son derece anlamlı doğrulara yönlendirilebilir çirkin gerçekliklere karşı duyarlı kılınabilir. Ben öğrencilerimi okur olmanın verdiği özgürlüğe bırakmayı seçtim. Kendi özgün kişiliklerini hayranlıkla izledim, okuduklarını nasıl yorumladıklarını hayretle dinledim. İşte buydu; yazmak için gerekli her şey onlarda vardı: okumak ve  eleştirdiği olgunun yerine yenisini söylemek.

Yazmak için gerekli nitelikler taşıyan öğrencileri olan bir edebiyat öğretmeni, bunu daha önce denememiş olsa da, bu öğrencilere "yazdırmalı"dır. Çok fazla düşünülmedi, Yazma Atelyesi' kuruluyordu. Okur- Yazar Topluluğu'nun bir uzantısı olarak işleyeceki Yazma Atelyesi. 2007 yılı bir deneme yılı oldu öğrenciler için de benim için de. Okul kütüphanesinde her cuma, okul çıkışı toplanıyorduk ve her hafta yeni yazıları birbirleriyle paylaşan öğrenciler birbirlerinin eksiklerini söylüyorlardı ya da beğenilerini açıkça belirtiyorlardı. Aklımda bir sürü isim var ilk yıldan: Eda Kırtıl, Şeyma Akyürek, Merve Akbaydoğan, Oğulcan Aşkın, Berksu Aladağ, Ahmet Can Karataş, Deniz Güneş, Çağatay Müezzinoğlu, Kutlay Bike Halıcı...
Yazmak.... Peki, kime yazmak?  Nasıl istihzalı güldüğümü o kadar iyi hatırlıyorum ki! İçimden "Hadi canım sen de!" derken dışımdan " Kimse kendisi için yazmaz. Seneye dergi çıkarmayı deneyeceğiz," deyivermiştim. Onlar da yarı inanır yarı inanmaz benim bu beyanatıma onay vermişlerdi. Eğer onların da benim kadar istemediği bir gerçeklikle yüz yüze olsaydım girişemezdim bu işe...

2008 yılı boyunca Yazma Atelyesi üyeleri bol bol okuyup her hafta küçük bir yazıyla okul ktüphanesine gelmeye devam etti. 2008 Haziran ayında Sahaf'ın ilk sayısını çıkardık. Karne günü dağıttığımız dergiden elimizde hiç yok. İmge ve Turhan kitabevleri  dergiyi raflarına koymayı kabul etmişlerdi. Sanırım en son sayıları onlar sattılar.
Kimsenin beklemediği biçimde Yazma Atelyesi üçüncü yılında sönmedi, aksine güç kazandı. Yepyeni okur-yazarlarıyla apayrı bir renge büründü. Batıhan Akgün, Didem Demir, Kardelen Dalokay, Aslı Şahinkaya, Deniz Özeren, Deniz Dengiz katıldılar atelyeye. İkinci sayı onlarla ve eski atelye üyelerinin yazılarıyla çıktı. Söylemeyi unutmamak gerekir ki Sahaf dergisi yazıları yalnızca Yazma Atelyesi üyelerince oluşturulmuyordu, okuldan olup da atelyeye katılmayanlar da yazı yazmaya görevlendirilebiliyor ve başarılı biçimde üstesinden geldikleri yazılarını Sahaf'ta yayımlatabiliyorlardı.
Ve işte nihayet Yazma Atelyesi'nin dördüncü yılı, Sahaf'ın üçüncü sayısı. Onur Yılmaz, Ozan Cırık, Ömer Atmaca, Tankut Özkan, Recep Kılınç, Uğur Orhan, Yavuzhan Akduran, Buğse Kılıç ve Serenat Keskin katıldılar bu yıl atelyeye.  Bu yıl belki en çok Calvino okudu atelyeciler, Sartre, George Perec,  Salinger, Proust, Edgar Allen Poe... Hilmi Yavuz, Edip Cansever, İlhan Berk, Enis Batur... Sonra Akşit Göktürk, Roland Barthes... Modern ve postmodern yazarlar, şairler sardı Yazma Atelyesi üyelerini. Bu durum Sahaf'ı da çok değiştirdi Üstelik üçüncü sayıda Aydın Afacan röportajı ile dergi, profesyonel bir çizgiye oturdu, dışa açıldı.
Geçmişe baktığımda yola çıktığımız ilk günden bu yana neleri yaşayıp gördüğümüzü düşünüyorum. Çok etkileyici bir dağ manzarası olan Reha Alemdaroğlu Anadolu Lisesi'nin edebiyat dergisinin hikayesinin ne çok insanı içerdiğini, tüm bu insanların dönüşümüne şahit olmanın  ne büyük bir şans olduğunu duyumsuyorum. Bir şeyi daha derinden derinden derinden anlıyorum. İnsan yıllar içinde bazı şeyleri yapmaya, bazı şeyleri söylemeye gerek duyuyor. Sekiz yıldan sonra dergi çıkarmaya kalkışıyor, üç yıl sonra dergi ile ilgili yazı yazmaya yürekleniyor. Her şeyin bir zamanı var anlaşılan.
Ben mi? Etrafımda böyle duyarlı ve donanımlı gençler olduktan sonra Yazma Atelyesi devam edecek, Sahaf benim için bir hevesken şimdi bir işe dönüşecek.
Diğerleri için mi? Belki yıllar sonra Sahaf, herkesin bambaşka güzel heveslere kapılması için iyi bir gerekçe olmakla en önemli işlevini yerine getirecektir.
Sahaf en çok  üç olguyu vurgular:  edebiyat sevgisi, bitmeyen bir gençlik  ve üretmek için cesaret.
Bu yazı Sahaf'ı iyi anlatabildi mi? Eminim pek çok şey eksik kalmıştır; çünkü söylediğim gibi bu dergi çok sayıda insanın hikayesini içeriyor. Ben yalnız kendiminkini anlattım, belki siz de kendinizinkini anlatırsınız.
Sahaf için daha fazla bilgi: http://www.sahafdergisi.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

KİRALIK KONAK: EDEBİYATIMIZIN ÖZGÜR KADIN DÜŞMANLIĞI

Bizim edebiyatımızda kadının görünme biçimi başlı başına bir sorundur. Halk şiirinde ve divan şiirinde ideal kadın edilgin ve suskundur. Ta...