Paris değişiyor, ne ki hiçbir şey
değişmedi
İç dünyamda! Saraylar, yapı iskelesi,
taşlar,
O eski mahalleler, benim’çin alegori,
Ve
taştan daha ağır bende aziz anılar.
C. Baudlaire/Kötülük Çiçekleri-Kuğu II[1]
Vetaryen gezginler
Paris’i sever, çünkü o da yarı yarıya öyledir.
Bir vejetaryenin en çok kaygı
duyduğu şey tanımadığı bir kente ya da ülkeye gittiğinde aç kalma olasılığıdır.
Bizler genelde pek iştahlı tipler değilizdir ama bu da can, yemek yemesi
gerekir. Paris’ten önce, başka iki dünya başkentinden; Roma ve Atina’dan söz
edersem neden bu kentin vejetaryenlerin cenneti olduğunu anlatabilirim sanıyorum.
Öğleden sonra saat üç
ila altı buçuk arası restoranların kapalı olduğu Roma’da bir vejetaryen geçici
bir süre mutlu olabilir. Çünkü pastalar (makarna), pizzalar gözününün değdiği
her yerde vardır. Piazza di Spagna’da ya da Trastevere’deki restoranlarda enfes pizza margheritalar, pastalar yiyebilirsiniz. İtalyanlar hamur işine
bayılır; ancak karbonhidrata canınız tak
ettiğinde ona alternatif bulmanız zordur. Roma’dan Türkiye’ye dönüşte karşı
karşıya kaldığınız basküle çıkma korkusu “Roma’ya gelen bir daha gelir”
deyişini geçersiz hale getirebilir. Roma’da özleyeceğiniz tek yiyecek belki de Roma
dondurmasıdır sevgili vejetaryen.